Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Huruç
Huruç
Bu dönemin önemli bir olayı da, İsrail oğullarının Mısır’dan çıkışıdır. Daha önce, İbranilerin Mısır’a göç ettiklerini söylemiştik. İbraniler, tek Tanrı Aton’un Mısır’da hüküm sürdüğü, Akhenaton döneminde de oradaydılar. Hatta onlardan birinin, bir Mısır firavununa vezirlik yaptığı bile söylenir. Mısır’da işçi olarak çalışan İsrailliler, genelde, inşaat işlerinde çalışırlar ve kabile kabile bir arada yaşarlardı. Firavun II. Ramses döneminde, angaryanın artması ve kötü koşullar nedeniyle, Mısır’ı Musa yönetiminde terk ettiler. Mısır’da ırk ve din ayrımı olmadığı için, isteyenin okuma hakkı vardı. Ama bunun için, belli bir tapınağa da girmiş olmak gerekiyordu. Musa’nın iyi eğitim aldığı ve Mısır devletinde yüksek görevlere geldiği düşünülmektedir. II. Ramses, İsraillilerin Mısır’dan çıkışına engel olmaya çalışmıştır. İyi inşaat ustaları olan, İsraillileri kaybetmeyi hiç istemiyordu. Bu nedenle, İsraillilerin Mısır’dan çıkışları tam bir kaçış şeklinde olmuştur. Onları takip eden Mısır ordusu ise, Deltanın Sina tarafında, Kızıl denizin parçaları olan bataklıklarda, epey telefat vererek, kovalamacadan vazgeçmiştir.
İsraillilerin kaçışından çok önce, Musa, bir İbrani’yi korumak için, görevli bir Mısırlıyı öldürmek zorunda kalmış ve yargılanıp, cezaya çarptırılmaktan korktuğu için Mısır’ı terk etmişti. Musa, daha önce bahsettiğimiz gibi, Midyanlı bir kadın ile evlendi. Ve çobanlık yapmaya başladı. Bu arada zaman zaman Sina dağına çekilerek tefekküre dalardı. Bir keresinde, Musa Sina dağında iken, Tanrı Yahova, yanan çalılıklardan Musa adını çağırıp, ona İsrail oğulları için görevlendirdiği peygamberi olmasını emretti. Musa ise iyi bir hatip olmadığı gerekçesi ile buna pek yanaşmadı. Yahova, onun bu eksikliğini anlayışla karşılayarak, Musa’nın yerine kardeşi Aron’un (Harun) durumu tebliğ etmesine izin verdi. Tanrı kelamını dile getirmek güçtür ve Musa bunu göze alamamıştır.
Musa, Mısır dışında geçirdiği bu sürede, İsraillilerin Mısır’dan kaçışını planladı ve eyleme geçirttirdi. Aron (Harun) yönetiminde Mısır’dan çıkan İsraillilerin, tüm Arap yarım adasını dolaşarak, Kudüs’e varması 40 yıl sürdü. Musa, kuvvetli bir olasılık ile ezilmiş bir topluluktan, dövüşçü bir ulus yaratmak için, nesil değişene kadar Yahudileri çölde dolaştırmış olsa gerektir. Özgürlüğü tatmış, güçlü, genç kuşaklar yetiştiğinde de vadedilen topraklara gelinmişti. Bu arada, Kudüs’e varmadan bir yıl önce Musa öldü.
Musa, kavmini adanmış topraklara yani Kenan ülkesine götürme görevini kendine, Tanrı Yahova'nın verdiğini söyler. Mısır’dan kaçan İbraniler Sina dağına geldiklerinde, Musa Tanrıdan on emri alır.
" Seni Mısır diyarından ve esirlik evinden çıkaran Tanrın Yahova benim. Karşımda benden başka Tanrıların olmayacaktır.
Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın. Onlara secde etmeyeceksin ve onlara tapınmayacaksın; çünkü senin Tanrın olan ben Yahova, kıskanç bir Tanrıyım: Babaların günahını üçüncü kuşak üzerinde ve dördüncü kuşak üzerinde, çocuklarında cezalandıran, buna karşılık beni sevip buyruklarımı tutanlara bin kuşak ötesine kadar inayette bulunan Tanrı benim.
Yalanı doğru göstermek için Tanrı Yahova’nın adını boş yere ağzına almayacaksın; çünkü
Yahova, yalanı doğru göstermek için kendi adını ağzına alanları cezasız bırakmaz.
Sebt gününü kutlamak için onu hatırında tut. Altı gün çalışacaksın ve bütün işini yapacaksın; fakat yedinci gün Tanrıya ayrılmış bir dinlenme günüdür; sen ve oğlun ve kızın ve kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan konuğun o gün hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Yahova gökleri, yeri ve denizi ve onlardan olan bütün nesneleri altı günde yarattı ve yedinci gün dinlendi; bunun için Yahova yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti.
Babana ve anana saygı göster, ta ki Tanrın Yahova'nın sana verdiği toprakta ömrün uzun
olsun.
Adam öldürmeyeceksin. Zina işlemeyeceksin. Hırsızlık etmeyeceksin.
Hemcinslerine karşı yalan şahitlik etmeyeceksin.
Hemcinsinin evine tamah gözüyle bakmayacaksın. Komşunun karısına, kölesine, cariyesine, öküzüne, eşeğine ve onun malı olan hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. "
On emrin, yukarıda aktarılan bugünkü biçimi ile Musa döneminde yazılmış olması olası değildir. Yukarıdaki on emirde, bir kavim vardır, öküzlere sahiptir, bu öküzler tarlada çalışırlar. Ayrıca, bu kavmin evleri, kapıları, yani şehirleri vardır. Burada söz konusu olan göçebeler değil, tarımla geçinen yerleşik bir topluluktur. Buradaki düşünce ve terimler, M.S.
700 yıllarında yazılmış olan İkinci şeriat kitabı Tesniye’nin ve M.S. 400–500 yıllarında yazılmış olan Ruhani Kuralları’nın konuşma ve düşünme tarzını andırmaktadır. Herhalde, bu yukarıdaki on emir, Musa’nın on emri değildir.
Musa ve kabileleri 40 yıl Arap yarım adası çöllerinde dolaşırken, İbraniler zaman zaman derin bir mutsuzluk ve inançsızlığa düştüler. Eski tanrılarına dönmek istediler. Musa’dan vazgeçtiler ve tüm ellerinde kalan kıymetli madenleri kullanarak eski tanrılarının bir sureti olan altın buzağı heykelini yaptılar ve ona taptılar. Bu işin elebaşının adının ‘’ Samiri’’ olduğu söylenir (Kuran Taha suresi 20; 95–96). İleride tekrar karşımıza çıkacak olan bu Samiri adı, okuyucunun dikkatinde kalmalıdır.
Mısır’dan gelen İsrailliler, Kenan ülkesine yerleşmişlerdir. Bu yerleşim, çok kolay olmamıştır. Mısır’dan gelenler, önce kendilerine bir yer edinmişler ve sonra oradaki İbranilerle ittifak oluşturarak, zamanla İsrail halkı olarak tanınmışlardır. Böylece göçebe bedevilik bitmiş, toprağa bağlı çiftçilik başlamıştır. Çadırın yerini ev almıştır. Göçebe iken, kutsal varlıklar olarak ruhlara, Elohimlere sahip bulunuyorlardı. Musa bu Elohimlerden birini, Sina dağı Elohim’i Yahova’yı bütün kabilelere benimseterek, kabileleri birleştirdi.
Kutsal dağ bir volkandı. Ateş sütunu yükseliyor, dumanlar çıkıyor, gök gibi kükrüyordu. Bu korkunç ve gürültülü dağ ile o zamana kadar Baal’lerin inayeti ile sağlanan Kenan ülkesi ürünlerinin bereketi arasında bir bağ yoktu. O zamanlar, bildiğimiz gibi yerel ve genel Tanrılara tapılabilirdi, bu şekilde birkaç Tanrıya birden tapmanın bir mahzuru yoktu. Böylece, Kenan ülkesine yerleşen İsrailliler kendi atalarının Tanrısına tapmaya devam ederken, yerli Tanrılar olan Baal’lere de taptılar. Zamanla Yahova güçlendi. O güçlendikçe, Baal’ler daha ufak guruplara hitap eder oldular. Sonunda Yahova Baal’leri yuttu. Yahova Baal’lerin unvanlarını da alıp, kendi adına ekledi. Onların sıfat ve görevlerini de aldı. Sonunda Filistin Yahova toprağı haline geldi. Bundan böyle tektanrıcılık olmayan, bir tek Tanrıya, tapınış vardır. M.Ö. 400 – 300 yıllarına kadar, İsrailler diğer kavimlerin tapındığı diğer Tanrıları kabul etmeye devam ettiler.
Post A Comment
Hiç yorum yok :