Gılgamış Destanı - 6
Enkidu'nun Hastalanması
Ertesi sabah uyandiklarinda Enkidu Gilgames'e gece gördügü rüyayi anlatti: "Sevgili arkadasim bu gece tuhaf bir rüya gördüm. Rüyamda Gök Tanrisi Anu, Bilgelik Tanrisi Ea, Hava Tanrisi Enlil ve gögün parlak isigi Günes Tanrisi Samas toplanmislardi. Tanri Anu, Enlil'e, 'Bunlar gök bogasini ve Huvava'yi öldürdüler. Bu yüzden ikisinden biri ölmeli, Gilgames ölmeli!' dedi. Ona karsi Tanri Enlil, 'Hayir, Enkidu ölecek!' diye karsilik verdi. Onun üzerine Günes Tanrisi Samas ortaya atilarak, 'Sedir ormanlarinin canavarini, gök bogasini benim emrimle öldürmediler mi, neden suçsuz Enkidu ölecek?!' dedi. Bunun üzerine Enlil Samas'a, 'Sen her gün asagi inip onlardan biri gibi oluyorsun, o yüzden onlari koruyorsun. Evet Enkidu ölecek!' dedi". Bunlari anlatirken, Enkidu'nun gözlerinden yaslar akmaya basladi. Gilgames de onunla agliyor, bir taraftan da "Sevgili kardesim, ben sensiz olabilir miyim? Hayir, böyle bir sey olmayacak, sen ölmeyeceksin. Sen ölürsen, ben ne yaparim? Rüyalarda e;örülen her sey çikmaz, merak etme" diyor, fakat için için de "ya ölürse!?" diye üzülüyordu. Tanriça Istar Gilgames'in kendisiyle evlenmek istememesine ve arkadasiyla bogayi öldürdüklerine o kadar kizmisti ki, onun intikamini en kisa zamanda almali ve Gilgames'i can evinden vurmaliydi. Onun Enkidu'ya ne kadar bagli oldugunu biliyordu. En-kidu'yu ondan ayirmak büyük bir ceza olurdu Gilgames'e. Hemen karar verdi. Enkidu ölecekti, ama kendisi gibi bir Tanriçanin bogasini öldürmeye, hele kalçasini da suratina atmaya cesaret eden cezasiz kalamazdi. Gilgames, sevgili arkadasindan ayrilarak, Enkidu ise ölerek cezalarini bulmaliydi. Enkidu'yu birden öldürmek yerine, yavas yavas, aci çekerek ölmesini istiyordu. Enkidu hastalandi. Acilar içinde kivraniyordu. Gilgames, onun basindan ayrilmiyor, onun acilarini nasil yok edecegini bilemiyordu. Hekimler getirtti. Ilaçlar yaptirtti. Büyücülere basvurdu, ama hiçbirinin etkisi görülmüyor, gün geçtikçe agirlasiyordu. Bir sabah Enkidu Gilgames'e, "Sevgili kardesim, ben bu gece yine bir rüya gördüm. Bu rüyaya göre, sen bos yere beni yasatmak için ugrasiyorsun. Ben ölecegimi rüyada gördüm" dedi ve rüyasini anlatmaya basladi: "Gök gürlüyor, yer inliyordu. Ben yapayalnizdim. Yüzü su kusuna, ayaklari kartala benzeyen bir hayvan üzerime atildi. Kollarim kus kanatlari gibi tüylenmisti. O yüzüme bakti ve beni Yeralti Tanriçasi Irkalla'nin karanlik evine götürdü. Oraya giden yoldan asla geri dönülmüyordu. O evde olanlar toz ve çamur yiyorlar, karanlikta oturuyorlardi. Onlarin kuslar gibi kanattan giysileri vardi. Orada eski krallar, yüksek rahipler, rahip yardimcilari, sihir ve büyü yapan rahipler ve göge çikan rahipler bulunuyordu. Yeralti Tanriçasi Ereskigal'e, onun dizleri dibinde kâtibesi Belit-Seri, elinde bir tableti okuyordu. Bana göre hiç de iç açici bir rüya degil. Ben herhalde dönülmeyen o yere gidecegim" dedi. Gilgames, onu teselli etmeye çalisti, fakat söylediklerine kendi de inanmiyordu. Arkadasi onu yalniz birakacakti. Gün geçtikçe Enkidu'nun hastaligi agirlasiyordu. Bir gün Enkidu, "Sevgili arkadasim, biliyorum ben ölecegim. Yatakta ölmek duygusu çok korkunç! Savasta ölmeyi daha çok isterdim. Savasta ölenler, kutsal ve kahraman sayilir. Tanriça beni çok fena cezalandiriyor" dedi. Enkidu hastaligi arasinda zaman zaman kendisini yabanliktan kurtarip sehirli yapan avciya, Samhat'a kiziyor, kendisini hayvanlarla beraber basibos ve üzüntüsüz yasamaktan Uruk'a getirdigi için lanetler, beddualar yagdiriyordu. En ilginç olani da, sedir ormanlarindan kesip getirdigi agaçtan, Nippur'daki Tanri Enlil'in
tapinagina yaptirdigi kapiya, sanki karsisinda ve canliymis gibi söyledikleriydi: "Seni aptal, anlayissiz kapi! Agacini en iyi agaçtan kesip ta sedir ormanindan getirdim. En iyi marangozlara yaptirdim seni! Seni ta Nippur'a götürüp yerine takdirdim. Üzerinde dönecegin söve taslarina diyecek yoktu. Onlara benim yaptigimi bildirmek için adimi da kazdirdim.
Bunlari yaparken senin Tanri Enlil yaninda bana yardim edecegini, beni savunacagim sanmistim. Ama ne gezer! Bak yüce Tanrimiz Enlil beni ne hale soktu. Ölümümü bekler oldum. Bunun için simdi imkâni olsa elime bir balta alip seni paramparça etmek istiyorum. Dilerim benden sonra gelen krallar sana hiç deger vermesin! Hatta benim adim bile silinsin senden!" diyor, bir taraftan agliyordu. Bu kez gözyaslari içinde ellerini Günes Tanrisi Samas'a kaldirarak "Ey yüce Tanrim, sana sevgim ve saygim sonsuzdur. Sikintili günlerimizde imdadimiza yetistin. Gönderdigin firtinalar, Humbaba'yi yakalamamiza yardimci oldu. Simdi senden baska bir yardim rica ediyorum. Beni kirlardan, hayvanlarimdan ayiran avci, artik hayvanlari avlayamasin, kollarinda güç kalmasin, yiyecek bulamasin! Rahibe Samhat'in da kendine özgü bir evi, sevecegi bir çocugu olmasin. Yattigi yer sokak, içtigi pis su olsun. Insanlar onu asagi görsün, sarhoslar hirpalasin!" Bunlari duyan Günes Tanrisi Samas, Enkidu'ya, "Niçin onlara kiziyor, onlar için fena seyler istiyorsun benden. Avci seni Sarahat ile tanistirdi. Rahibe Samhat sana kralliga yakisir sekilde ekmek yemeyi, gönüllere nese veren sarap ve birayi içmeyi ögretti. Sana sahane giysiler giydirdi. En önemlisi seni Gilgames gibi birine arkadas yapti. O simdi seni krallik yataginda yatiriyor. Seni onurlu olarak rahatlatmaya çalisiyor. Kendisi de yanindan ayrilmiyor. Senin arkandan bütün Uruk halki aglayacak ve yas tutacak. Gilgames'in de seni gönderdikten sonra vücudunu killar saracak ve aslan postuna bürünerek, çöllerde dolasacak" dedi. Bunlari duyan Enkidu sakinlesti ve düsünmeye basladi. Günes Tanrisi'nin dedigi dogruydu. Kirlarda hayvanlarla yasamaya devam etseydi, bunlarin hiçbiri olmayacak, bir hayvan gibi ölüp kalacak, cesedini hayvanlar parçalayacakti. Bunlari düsününce yaptigi kötü dualardan utandi, pisman oldu. Bu kez yine Samas'a "Ne olur ulu Tanrim! Beni affet, onlari istemekle büyük bir hata yaptigimi anladim. Istediklerimi hiç duymamis ol. Yalniz Samhat için iyi dualar etmek istiyorum. Onu çok sevmistim. Bana tam bir ögretmenlik yapmisti. Aslinda onun hakkini ödeyemem. Ne olur! Onu krallar sevsin! Delikanlilar onun sevdasina tutulsunlar. Basina lavicert tasindan taçlar konsun, hazinelerin kapilari açilsin ona. Ugruna yedi çocuklu kadin bile feda edilsin!" Hastaligi gün geçtikçe artan Enkidu bir gün gözlerini bir daha açmamak üzere kapayiverdi. Gilgames, onu uyandirmak için neler yaptiysa, o uyanmadi. Gilgames büyük bir aciyla arkadasinin üstüne kapandi. Yedi gün yedi gece kimse onu kaldiramadi. Artik Enkidu'nün vücudu çürümeye, burnundan kurtlar çikmaya baslamisti ki, ne yapip edip Gilgames'i kaldirdilar üstünden.
Enkidu'nun ölümü Tanriça'nin istedigi gibi Gilgames'i can evinden vurmustu. O kadar sevdigi, her anini birlikte geçirdigi biricik kardesi, arkadasi ölmüstü. Ne yapacakti simdi? Gözü bir sey görmüyor, gece gündüz agliyordu. Acisindan güzel giysilerini yirtti, saçlarini yoldu. Bagirdi, çagirdi, hiçbiri onu geri getiremedi, getiremeyecekti de! Onu teselli etmeye gelen halka ve yaslilara, "Sevgili halkim, dostlarim hepinizi seviyorum, biliyorsunuz. Enkidu, bana candan arkadasti. Bundan dolayi bir kadin gibi agladigim için ayiplamayin beni. Kadin erkek herkesin aci karsisinda aglamaya, sevinmeye, zamaninda gülmeye hakki var. Mademki Tanrilarimiz o hissi bize vermis, niçin onu kullanmayalim! Enkidu'ya o kadar alismistim ki, o benim için elimde ok-yay, belimde hançer, önümde kalkan, bayramlarin giysisi, bitmez tükenmez bir nese kaynagiydi. O benden çalindi. Benim sevgili arkadasim kirlarda yabane-sekleri, panterler, aslanlarla dolasiyordu. Onunla en zor isleri yaptik. Onunla gök bogasinin, sedir ormanlarinin canavari Huva-va'yi öldürdük. O simdi öyle bir uykuya daldi ki, beni duymuyor. Gözlerini açmiyor. Kalbine bakiyorum, o çarpmiyor" dedi.
Yine kendini tutamiyor, söylenmesini sürdürüyordu: "Sevgili arkadasim Enkidu için benim gibi herkes, her varlik yas tutsun! Birlikte gittigimiz yollar, astigimiz daglar, ona annesi gibi olan genis kirlar, panterler, aslanlar, çakallar, bütün yaban hayvanlari, kenarinda dolastigimiz kutsal Ulaya Nehri, suyunu tulumlarimizla Tanrilara sundugumuz saf Firat Nehri, Huvava'dan kurtardigimiz Uruk halki, bira yapanlar, yiyecek hazirlayanlar hepsi aglasin, yas tutsun! Agit
yapan rahipler senin için saçlarini yolsun! Duyun ey Uruk halki! Sevgili arkadasim Enkidu için yaptigim agidi! Içim yaniyor, ne zormus arkadas, dost acisi çekmek! Onun acisini unutmak için saçlarimi koyuvererek, bir aslan postu giyip kirlara kendimi atmaktan baska çare göremiyorum" diyordu.
Bu agitlar, söylenmeler arasinda Gilgames'in aklina kendisini biraz olsun sakinlestirecek bir fikir geliverdi. Evet, bunu daha önce neden düsünememisti! Hemen yontuculari, heykel yapanlari, bakircilari, kuyumculari çagirdi.
Onlara "Sevgili arkadasim, kardesim Enkidu'yu daha sonraki kusaklarimiza da tanitmak istiyorum. Onun için sizden ricam, onun bir heykelini, yontusunu yapmaniz. Ama öyle bir heykel ki, derisi tüm altindan, gögüs kismi lacivert tasindan olacak. Onu herkesin görebilecegi bir yere dilemelisiniz. Uruk'a gelenler önce onu görmeli, ayaklarim öpmeli! Vakit geçirmeden hemen ise baslayin!" diye emir verdi.
Gilgames ne yaparsa yapsin yine de Enkidu'nun acisindan bir türlü kurtulamiyordu. Ne olurdu onu bir daha görebilsem, diyordu. Sanki bir daha görse bütün acilarini unutacakmis gibi geliyordu. Birden aklina, gidip Tanrilarimiza yakarayim, belki onu bir daha görmeme yardimederler, diye bir fikir geldi. Önce Tanrilarin babasi Enlil'e basvurdu, o aldiris etmedi. Ay Tanrisi Nanna'ya anlatti derdini, o da kulak asmadi. En sonra "Bunun çaresini bulabilecek tek Tanri Bilgelik Tanrisi Enki olmali. O insanlara yardim etmeyi bilir ve sever. Bana da sevgili arkadasimi bir kerecik olsun tekrar gösterebilir" diye düsündü ve hemen onun Eridu'daki sualti sarayina gitti ve ona yana yakila derdini anlatti. Bilgelik Tanrisi Enki, "Benden öyle bir istekte bulunuyorsun ki, benim yapmama olanak yok. Ölen birini ben nasil canlandirabili-rim? Yeraltindan çikma izni yalniz Çoban Tanrimiz Dumuzi'ye verildi. Fakat o bir Tanri. Öyle oldugu halde ancak alti ay yeryüzünde kalabiliyor" dedi. Gilgames bunlari duydugu halde, yine Tanri'nin yakasini birakmiyor, durmadan yakariyor, "Onu ne olur bir kez daha görebilsem!" diyordu. Tanri Enki uzun uzun düsündükten sonra, "Eger Günes Tanrisi Samas yeraltina bir delik açarsa oradan Enkidu'nun gölgesi çikabilir, ama yalniz kisa bir süre için" dedi. Gilgames bunu duyunca, sanki hemen olmus gibi heyecanlandi ve gözlerinden yaslar akarak, "Yalniz gölgesi, yalniz kisa bir zaman için de olsa raziyim, yeter ki, onu bir daha göreyim" diye boynunu bükerek yalvardi. O kadar içten söylüyordu ki bunlari, Tanri Enki dayanamadi ve onu saglamaya çalisacagina söz verdi ve sözünde durarak Günes Tanrisi Samas'in yeralti dünyasinin gansir kapisini açmasini ve Enkidu'nun gölgesinin yeraltindan çikmasini sagladi. Iki arkadasin büyük bir sevgi ve hasretle birbirlerini kucaklamalari görülecek gibiydi. Ikisi de gözyaslariyla birbirlerini durmadan öpüyorlardi. Bu bulusma ne yazik ki çok uzun sürmeyecekti. Gilgames bu arada yeraltinda neler oldugunu ögrenmek istiyordu. Onun için "Sevgili arkadasim ne olur bana yeralti dünyasindan söz et! Neler var orada? Nasil bir yasam sürüyorsun orada?" diye sordu. Enkidu'nun nese dolu yüzü soldu. Gözlerinden yaslar yeniden bosandi. Onlari silmeye çalisirken "Sevgili kardesim, hatirlatma bana onlari, söyletme beni! Gördüklerimi anlatirsam dayanamaz aglarsin, sukisacik bulusmamizda seni onlarla üzmek istemiyorum" dedi. Bu sözler Gilgames'! daha çok meraklandirmisti. Ne olursa olsun dinlemek, onunla her üzüntüyü paylasmak istiyordu. Bu nedenle Enkidu'yu anlatmasi için yeniden sikistirmaya basladi. Enkidu daha fazla susamayacagini anladi ve "Sevgili kardesim, elimi sürmeye kiyamadigim o güzel vücudumu simdi yeraltindaki böcekler, kurtlar eski bir giysi gibi kemirip yiyorlar. Begendigin, sevgi ile oksadigin basim bir çamur teknesine döndü. Oradakilerin gidasi toz, toprak." Gilgames bunlari dinlerken büyük bir ürperti geçirdi. Arkadasi için üzülürken birden kendi ölümü geldi , aklina ve hemen "Ben de mi öyle olacagim ölünce, hayir ben ölmemeliyim, ne yapip yapip ölümsüzlügü bulmaliyim" diye geçirdi aklindan. Enkidu onun düstügü dalginligin kendisi için olan üzüntüsünden oldugunu düsünerek konuyu degistirdi. "Biliyor musun Gilgames, orada ilk gördügüm, Bitkiler Tanriçasi Ninazu idi. O, yerde çirilçiplak yatiyordu. O kadar güzeldi ki, gögüsleri mermerden yapilmis birer vazo gibi hiç kirisiksiz, dümdüz görünüyordu. Ona ne kadar dokunmak istedim, ama dogrusu korktum. Birisi çiviye asilmis duruyordu. Eger yaptigi günahlardan pismanlik duysa imis, çividen kopup düsecekmis, ama inadindan aldirmiyormus. Eceliyle ölenler yataklarinda yatip soguk su içiyordu. Savasta ölenlerin de anasi, babasi, karisi onun için çalisiyordu."Gilgames, "Desene orada da bir baska türlü yasam var!" "Öyle sevgili arkadasim. Çok oglu olup da ölenlerin isleri is. Bes oglu olan, iyi bir kâtip gibi kollan açik saraya adalet götürüyor; ali oglu olan saban süren gibi kalbi neseli; yedi oglu olan ise Tanri'ya yakin biri gibi duruyor.En zavallilar da kirda ölüp de gömülmemis olanlar. Onlarin gölgeleri hiç rahat edemiyor." Enkidu sözlerini bitirir bitirmez birlesme sürelerinin tamamlandigi bildirildi. Her ikisi yeniden kucaklastilar, gözyaslari içinde birbirlerinden, bir daha bulusamamak üzere ayrildilar. Gilgames'in derdi yeniden tazelenmis, üstüne bir de ölüm korkusu gelmisti. "Ben de ölmemeliyim, ne yapip yapip ölümsüzlügü bulmaliyim" diyordu.
Muazzez İlmiye Çığ
Muazzez İlmiye Çığ
Post A Comment
Hiç yorum yok :