Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Ludingirra
Ludingirra
Sümerliler daha iyi anlaşılabilsin diye, Sümerli bir yazar ve bilim adamından alıntılar yapalım. Söz, Nipur’lu Ludingirra’da: (Muazzez Çığ’ın kaleminden)
Tablet 1
Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım. Yaşım yetmiş beşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım çoktan. Fakat şairlik ve yazarlığım ölünceye kadar sürecek herhalde.
Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.
Bu güzel ve uygar ülkemize her taraftan göz diktiler. Göklere uzanan basamaklı kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi işleyen çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, bol ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, dolup taşan iskelelerimizin, her tür bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi. Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp, yıktılar. Biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yıktılar. Halkımız, hatta kralımız tutsak oldu. Ailelerimiz dağıldı. Tarlalarımız, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu; hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini. Onlar yönetiyor şimdi bizi...
Bu durum beni yıllardır üzüyordu. ... Bir gün birdenbire aklıma geldi. ... gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşam öykümü yazmaya karar verdim...
Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklar. Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirası için teşekkür edebilseler! ...
Tablet 2
... Bu ülkeye atalarım binlerce yıl önce göç etmişler. ... Kuzey doğu yönündeki dağlık bir ülkeden gelmişler. Fakat bir kısmının da doğuda “ Dilmun “ denilen bir yerden deniz yoluyla geldikleri söyleniyo r. Göçlerinin nedeni de, sıcak ve yağmurlu olan ülkelerinde, her nedense büyük bir kuraklık başlamasıymış. Ne tahıl üretebilmişler, ne de hayvan besleyebilmişler.
Bakmışlar ki, açlık ve susuzluktan ulusumuz yok olacak, guruplar halinde ülkelerini bırakıp çeşitli, yönlere doğru göç etmeye başlamışlar. Benim atalarımın gurubu da güneye doğru inmeye başlamış... Biz (kendimize) karabaşlılar deyince şaşırdınız herhalde; haklısınız kuşkusuz. Biraz garip bir ad bir ulus için. Neden kendimize bu adı vermişiz diye yaptığım araştırmalar ve söylentilerden çıkardığım sonuca göre, atalarım buralara göç etmeden önce oturdukları yerlerde komşu topraklarda sarı saçlı, mavi gözlü insanlar yaşıyormuş. ...
Nippur’a değişik birçok insan doldu. Hepsi de Nippurluyum diye övünmek için geliyor. Çünkü Nippurlu olmak, burada yaşamak büyük bir gurur kaynağı ülkemizde. O, Sümer’in başta gelen kenti. ... Babamız yüce Enlil, Nippur’dan bütün ülkeyi gözler. ... Bizim aile babamın dedesinden beri hep okuryazarmış. Zaten, yüce Enlil’imizin buyruğuna göre, her çocuk babasının yolundan gitmeli, onun mesleğini almalı imiş. ...
Tablet 3
Çocukluğuma ait ilk anımsadığım olay, korkunç bir kalabalık ile Tapınağa doğru koştuğumuz. Herkes büyük bir sevinç içinde Tanrıçamız ile Tanrımız evlenecek diye birbirini kutluyordu. Bunun ne demek olduğunu bir türlü anlamıyordum. Yürüdükçe çeşitli çalgı, şarkı sesleri kulağımıza gelmeye başladı. Neler göreceğimizi merakla bekliyordum. Nihayet büyük bir alana geldik. Karşıda, göğe kavuşacakmış gibi yükselen Ziguratı (basamaklı kule) ile yeni yapılmış gibi pırıl pırıl parlayan Ekur tapınağı göründü. Alan öyle kalabalıktı ki, sanki dünyanın bütün insanları buraya toplanmıştı. ... Avlunun bir tarafında çalgıcılar oturmuş, ellerindeki harpları, lirleri, flütleri, davul, dümbelek ve tefleri çalıyor; kadın ve erkeklerden oluşan bir gurup ta şarkı söylüyordu. ... Derken avlunun ortasına tahtadan bir yatak getirildi. Onun üzerine bembeyaz çarşafıyla bir yatak kondu. ... Tanrımız Dumuzi yeraltından çıkıp, sevgili Tanrıçamız İnanna ile bir evlensin; tarlalarımıza, ahır ve ağıllarımıza nasıl bir bolluk gelecek! ...
Tanrımız nasıl çıkacak, gözümüzün önünde toprağı mı yarıp çıkacak diye beklerken, tapınağın iç merdivenlerinden çok güzel giysiler içinde bir kadın ve erkek inmeye başladılar. Yine yanımdakiler ‘’ Kralımız ile rahibemiz geliyor’’ diye büyük bir heyecana kapıldılar. ...
Onlar avluya inince çiçeklerle süslenmiş bir taht üzerine yan yana oturdular. Birden herkes taş gibi hareketsiz ve sessiz oluverdi. Derken bir rahibenin harp eşliğinde tatlı bir sesle söylediği, insanın içini titreten bir şarkı avluyu sardı. Onun arkasından bir rahip başladı şarkıya. Karşılıklı söyledikleri bu şarkılarla birbirlerine olan sevgilerini dile getiriyorlar gibi geldi bana.
Ben olup bitenleri, konuşulanları anlayacak yaşta değildim ki; beni yalnız gördüklerim ilgilendiriyordu. Şarkılar bitince kralımız ile rahibe yatağa girmesinler mi. Meğer orada, Tanrımız ve Tanrıçamız yerine evleniyorlarmış…
Tablet 4
... Ben henüz kızlarla pek ilgilenmiyordum. Fakat bir gün parka bir gurup kız geldi. Biraz ilerimizde birbirlerine bir şeyler anlatıp kahkahalarla gülüşüyorlardı. Bir an aralarından biri gözüme çarptı. Yüzü bana doğru dönüktü. Öyle tatlı, öyle sevimli bir yüzü vardı ki, gözlerinin içi sanki bana gülüyormuş gibi geldi. Siyah saçlarını bukleler halinde omuzlarına, alnına salıvermişti. Alt kısmı uzun, üst kısmı omuzlarından birini açıkta bırakan bir elbise giymişti.
Boyu oldukça uzun, beli ince görünüyordu...
İkinci kez parka gittiğimde, birdenbire gözümün onu aradığını fark ettim. ...
İşte Ludingirra’nın günlüğünden ufak alıntılar. Ne kadar bize benziyor değil mi. Ludingirra’nın günlüğü okunurken hislerde, zekâda, yargı ve yorumlarda o günkü insanlarla bugünkü insanlar arasında neredeyse hiç fark olmadığı gerçeği insanın yüzüne çarpıyor. Ludingirra’nın günlüğü atalarımıza daha saygılı yaklaşmamızı, onları daha fazla sevip saymamızı bize öğretiyor.
Ludingirra’nın günlüğünden şimdilik 23 tablet bulundu. Bunlar, o tarihlerde ve ondan sonra da, çeşitli dillere çevrilmişti.
Post A Comment
Hiç yorum yok :