Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Hititler Anadolu’da
Hititler Anadolu’da
Asur ticaret kolonileri
Asurlular, M.Ö. 2000 'den başlayarak Kapadokya bölgesinde ticari koloniler kurdular. Bu dönemde, Mısır da içine kapanık yaşıyordu. Her ne kadar Mısır ile ticari ilişkiler sürüyor olsa bile Mısır ve Anadolu daha sınırdaş olmamışlardı ve Mısır’ın siyasi bir etkisi yoktu.
Asurlara komşu, bazı yerlerde çok yakın ilişkiler içinde yaşayan Hattiler, tüm Anadolu’ya seyrek bir yapıda yayılmışlardı. Batı Karadeniz’in dağlık bölgesinde ise Kaşkalar oturuyorlardı. Kaşkalar hakkında neredeyse hiç bilgimiz yoktur. Kaşkalar ne zaman, nereden geldiler, nasıl bir dil konuşurlardı, nasıl yaşarlardı, bilmiyoruz. Biz, onları, kuvvetli bir olasılık ile Kafkasya üzerinden gelen ve Batı Karadeniz dağlarına yerleşen, Kafkas halkları ile akraba bir halk olarak düşünelim.
Anadolu’ya, batıdan Hint-Avrupa kökenli kavimler giriş yaptılar. Bu avcı ve toplayıcı topluluklar birbiri ile yakın akraba kavimlerdi ve dilleri de birbirlerine çok yakındı. Biz bunları Luvidler, Hititler ve Palalılar diye adlandırıyoruz. M.Ö. 3000 yıllarında başlayan giriş, fasılalarla 2500 yıllarına kadar sürmüştür. M.Ö. 2000 yılına gelindiğinde, Anadolu’da konuşulan lisanlar: Hattice, Luvice ve sonradan Paflagonya (Paphlagonia) adını alan kuzey bölgesinde (şimdiki Sinop ve Samsunu içeren Orta Karadeniz bölgesi) Palacadır. Karadeniz bölgesinde yaşamış olan ve Hititlerle defalarca harp eden Kaşkalıların dili hakkında, kişi ve yer adları dışında, fazla bir şey bilmediğimizi daha önce söylemiştik.
Hititlerin, Anadolu’ya batıdan değil Kafkasya üzerinden geldiği de iddia edilmektedir. Biz hem coğrafi ve hem de dil benzerlikleri açısından, bunun olamayacağını düşünmekteyiz. Ancak, sonuç itibarı ile Anadolu’ya hangi yönden gelmiş oldukları çok önemli değildir.
Burada devam etmeden bir konuyu açıklamakta yarar olduğunum sanıyorum. Hititlere Hitit diyen bizleriz. Hiçbir Anadolu halkı bu ada sahip çıkmamıştır. Hitit adı Tevrat’ta geçer ve bu nedenle kullanılmıştır. Ayrıca Mısır kayıtlarında bu halka Kheta, Asur metinlerinde Hatti denir. Hititler ise kendilerine Neşumna (Neşalı) derler. Dillerine de Neşaca (Neşa kentinin dili anlamında) adını verirler. Neşa, Hititlerin erken çağındaki başkentinin adıdır. Neşa’ya, yazılı metinlerde, Kaneş dendiği de olmaktadır. Kaneş/ Neşa günümüzde Kayseri doğusundaki Kültepe’dir. Neşalılara, bir kere bizler Hitit adını takınca, bu ad Neşalıların adı haline gelmiştir. Ve Hitit adından, alışkanlıklar nedeniyle, vazgeçilememiştir.
Yüz yıllar boyunca Hattiler ve Hititler Anadolu’da iç içe yaşamışlardır. Hatti döneminde Anadolu’da annenin önde olduğu bir aile düzeni vardı. Hititlerin gelişi ile bu düzen, babanın etkin olduğu düzene dönüşmüştür. Tabii bu birdenbire olmamıştır. Hititler döneminde bile ana kültünün kalıntıları ve etkileri uzun süre devam etmiştir. Ayrıca Hitit dili Hatti dilinden de oldukça etkilenmiştir. Hattice, daha Hitit devleti kurulmadan önce, konuşma dili özelliğini kaybederek, sadece Hatti tapınaklarında kullanılan ölü bir dil olarak varlığını M.Ö. 1200 yılına kadar yani Hitit devleti sona erene kadar sürdürebilmiştir.
Hitit devleti dediğimiz devleti kuran Hint-Avrupa kavimlerinin, Anadolu’yu istila edici, yakıp yıkıcı bir girişi olmamıştır. Hititler Anadolu’ya yavaş, yavaş ve Hattilerle kaynaşa, kaynaşa girmişlerdir. Hititler, Anadolu’ya yerleşmeden önce, avcı – göçer bir kabileler topluluğu idi. Dolayısıyla göçebenin, yerleşiğe olan bütün üstünlüklerini taşıyorlardı. Örneğin: Güven, birbirine bağlılık, korkusuzluk, kendini feda edebilme yetisi, planlama organizasyon, savaş becerisi ve daha önce anlatılan diğer hususlar. Ancak, yerleşik Hattiler de hiç aşağı kalmıyorlardı. Gelişmiş bir tarım ve besicilik vardı. Ticaret ve kültür alışverişi sonucu görgü ve bilgileri fazlaydı. Yukarıda anlatıldığı gibi kendine güvenli bir toplumdu. Anadolu’nun madencilikte ileri gitmiş olması ve ileri kültürleri sonucu, o devrin en gelişmiş silahlarına sahiptiler. Kasaba devletleri şeklinde organize olmuşlardı, kralları ve askerleri vardı. Küçük birimler halinde yaşadıklarından, birim içi bağlılıkları devam ediyordu. Hattiler, Luvidler (Luwidler) ve Palalar, Hatti ülkesine, boy boy yani küçük aile birimleri olarak ve uzun bir zaman diliminde girdiler. Anadolu’daki seyrek Hatti yerleşimi, gelenlere yerleşebilecekleri geniş topraklar bırakıyordu. Hattiler savaşçı değildiler, savaşçı olmaları için bir neden yoktu. Hititler, Şaman dinindendi yani hoşgörülü idiler. Bozkır şartlarında yaşamaya alışıktılar, onlar besin peşindeydiler. Hatti, Hitit karşılaşması, Sümer Akkad karşılaşmasına benzer gelişmiştir. İki ulus birbiri içine girmiş, Hititler ağır ağır yerleşik düzene geçerken, Hattiler Hititleri saygılı bir hoşgörü ile karşılamışlardır. Sonunda bu karışımdan Hitit devleti ortaya çıkmıştır.
Şimdi, Anadolu’dan ve Grek yarımadasından sonra, Akdeniz’in diğer bir yarım adasına, çizmeye bakalım. İtalya yarımadasında, Anadolu’da olduğu gibi, çok uzun zamandan beri, insanlar yaşıyorlardı. Bu yerli halkın üzerine, bundan 4000 yıl önce(M.Ö. 2000), Alplerin ötesinden, İtalyot’ların ataları olacak bir halk göç etmeye başladı. Bu göçle beraber, Kuzey İtalya’da tuncun kullanımının başladığını görüyoruz. Bu uygarlığa Terramares uygarlığı denir. Elips şeklinde yapılan evleri büyük ve dayanıklıydı, kazıklar üzerinde kurulmuştu. Avcılığın yanı sıra hayvan besliyorlardı. Ölülerini yakıyor, külleri kavanozlara koyup, evlerinin dışında bir mezarlık alanına diziyorlardı. Bu göç edenlerin bir kısmı, Apenin’leri aşarak, güneybatıya geçtiler. Latium’a, Campani’ye ve Bruttium’a (Sicule) yayıldılar.
Post A Comment
Hiç yorum yok :