Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Tek Tanrı
Tek Tanrı
M.Ö. 1450 |
Bu sırada Mısır’ın içinde ise çeşitli çelişkiler vardı. Savaş zenginleri ile soylular arasında, tapınaklar arasında, kölelerle hür kişiler arasında, ordu ile tapınaklar arasında çelişkiler sürüp gidiyordu. Zamanla, III. Tutmes'den sonra, Mısır'da bir iç bunalım başladı. Bu arada, fethedilen Asya ülkesi krallıkları arasında bir savaş çıktı. Problemli yerlerdeki yerel Mısır yöneticileri, ellerinde yeteri kadar asker olmadığı için, Asya kralları arasındaki savaşa müdahale edemediler. Ülkenin içinde olduğu bunalım nedeniyle, Firavunlar da asker yollayamadı. Daha önce anlatılan nedenlerle çeşitli halk katmanları arasında Amon tapınağına karşı ciddi bir hoşnutsuzluk hüküm sürüyordu. IV. Amonofis, M.Ö. 1353 ile 1335 yılları arası, muhalefetten yana tavır koydu. Hükümdarlık otoritesini Amon rahiplerinin baskısından kurtarmak istiyordu. Amon kültüne sırtını dayamış bir kısım soylular da, nomlara özerkliklerini geri vermeye çalışıyorlardı. IV. Amonofis, hükümdarlık otoritesinin, siyasi ve dini bir bütün olduğunu savunuyordu. Mısır ordusunun piyade gücünü oluşturan halk da, soylu ve rahiplerin ellerindeki mallara el koyarak, kendi ekonomik durumlarını düzeltmek hesabı içinde, Firavuna destek veriyordu. IV. Amonofis, işe dinde bir reform ile başladı.
Din veya bir filozofi, bir ülkenin bütünlüğünü sağlayan unsurlardan biridir. Din basitliği ve tarihsel gelişimi nedeniyle, geniş halk kitlelerine diğer filozofik yaklaşımlardan daha kolay ulaşır ve benimsenir. Avcılık döneminde her klanın, atası saydığı bir Tanrısı olduğunu unutmayalım. Bu Tanrı, klan içinde bir kan bağı gibi hareket ederek, önemli bir birlik harcı oluştururdu. Yerleşik düzene geçince, çok Tanrılı ama özde aynı olan din, bu işlevini bir süre geri plana atmış gibi olmuştur. Din hâlâ, birleştirici bir unsurdur, ama değişik Tanrılara inanmak bir taraftan hoşgörüyü arttırıp, düşüncede bağnazlığı azaltırken, diğer taraftan birliktelik duygusuna olan katkıyı azaltmıştır. Ama güçlü ve herkesin inandığı bir Tanrı, tabii ki bunun tersini yapacaktır. Yani hoşgörüyü azaltırken, birlik duygusunu, aidiyet duygusunu kuvvetlendirecektir.
Diğer taraftan, insan davranışlarında ekonomi en önemli unsurdur. Gelirin adaletsiz dağılımı, halkı daima huzursuz etmiştir. Herkesin, daha iyi yaşamak istemesinden daha normal bir şey
olamaz. Bu nedenle, fakir sınıflar daima zengin sınıflara karşı bir kıskançlık duymuşlardır. Bunu da ancak, şartlar ortaya çıktığında, genelde patlama şeklinde gösterirler. Şartlar müsait olmadığı dönemlerde ise, bu durumu bir kader olarak kabul eder ve böylece beyinlerini rahatlatırlar. Toplumların rıza göstermişlik hali, yeni fırsatlar ortaya çıkana kadar, zaman zaman nesiller süren bir kış uykusudur. Din, yapısı ve varoluş nedeni ile ekonomide de etken olmak ister. Din adamları ve bunların kurdukları örgütler, gelirden ne kadar fazla pay alırlarsa, inandıkları dinin o kadar kuvvetleneceğini hücre seviyesinde hissederler. Tabii, zengin bir dini yönetmenin verebileceği gücün yanında, dünya nimetlerini de unutmamak gerekir. Dini örgütün zenginleşmesi ise politikadan geçer. Devlet yönetimine talip olmayan ve suyun başında bulunmayan dinler nasıl zenginleşecektir. Hükmedenin kendine Tanrısal bir tavır belirleyip, din ile bütünleşme isteği ile dini kurumların zenginleşme isteği çakışan, ortak menfaati gözeten bir durumdur. Bu durumun denge hali zaman zaman bozulur. Kimi zaman güç hükümdar lehine, dini organlar aleyhine gelişir. Kimi zaman da dini kurumlar lehine, hükümdar aleyhine gelişir. Denge bozulmuştur. O zaman bir çalkalanmadan sonra, yeni bir denge oluşturulur. Hükmeden ile din yeniden çelişkilerini çözerek veya erteleyerek uyuşur, bütünleşir veya öyle görünür. İşte Mısır’da olan da budur.
Firavun ile tapınaklar arasında ve hele Amon tapınağı arasındaki uyum bozulmuştur. Bu döneme gelene kadar, tapınaklar ekonomik olarak o kadar gelişmişlerdi ki artık onları birer ekonomik merkez olarak görmek mi daha doğru olurdu, yoksa dini bir merkez mi olarak görmek daha doğru olurdu, bu bile tartışmalıdır. Tapınakların veya tüm dini kurumların güçleri, ekonomilerinin yanı sıra, inananların kendilerine ne kadar inandığı ve ne kadar dayanıştığı ile de belirlenir. Mısır’da halkın da dini kurumlara olan inançsızlığı iyice artmıştı. Ordu ise, halktan çıkmıştı, yani halk ile ilişkilerini sürüyordu. Diğer taraftan da, Firavunun askerleriydiler. Gelirin dağılmasında dini kurumlar lehine olan durum, orduya düşen pasta payını azaltıyordu. Ordunun Firavun ve halk ile birlikte hareket etmesinden daha normal bir şey olamazdı.
RA |
M.Ö. 1353 yılında iktidara gelen Firavun IV. Amonofis (M.Ö. 1353 – 1335), Amon’nun karşısına, halk arasında çok tutulan güneş Tanrısı Ra’yı çıkardı. Kendini Ra’nın büyük rahibi atayarak, Teb’de Amon tapınağının karşısında, Ra için bir tapınak yaptırmaya girişti. Ancak,
bu Tanrı kültü Heliopolis bölgesinin kültüydü. Teb, tarihsel çelişkisi nedeniyle, Ra kültünün, eşit Tanrılar arasında birinci Tanrı olmasına sıcak bakmadı. Bunun üzerine Firavun Amonofis ve karısı Nefertiti, radikal bir karar aldılar. Geçmişin tüm ruhban sınıfı ile bağlarını koparıp, geleneksel Tanrılar kültünü red ederek, Güneşin yuvarlaklığı ile sembolize edilen, Aton’u bütün Mısır’ın tek Tanrısı ilan ettiler.
AMUN |
NEFERTİTİ |
Seçilen tek Tanrı bedensizdi, o güne kadar, bütün Mısır Tanrıları belli bir yarı insan- yarı hayvan bedenle sembolize edilir ve tapınaklara heykelleri konulurdu. Aton ise bedensizdi. Bu fikir bile daha sonraları belli bir şekille sembolize edilmeyen bir Tanrı yolunu açacağından çok önemlidir. Ayinlere ilk defa kadınları da kattı. Bu da yetmedi eşi Nefertiti’yi kendi ile eşit bir Tanrı ilan etti. Kendisi ise Aton’un oğlu ve ona eş bir tanrıydı. Böylece ortaya sadece tek Tanrı çıkmıyordu, aynı zamanda Tanrı, oğlu ve eşinden oluşan bir üçlü çıkıyordu. Aton tek tanrıydı, diğerleri ondan türemiş, onunla bütünleşmiş, tek Tanrının üçlü ifadesiydi. Bu ilan, o günkü Mısır için önemli olmasına ilave gelecekte ki dinler içinde çok önemli olacaktı.
Bugün yaşananların kökleri nasıl geçmişte ise atılan tohumların ne vereceği ise gelecektedir. Amonofis ve Nefertiti, dünyaya tek tanrı fikrini ektiler. Tek Tanrının avantajlarını kısa bir süre için de olsa haklı gösterdiler. Artık dünya aynı dünya değildi. Yerleşik düzen, kendine uygun dini bulmuş ve Şamanizmden tamamen uzaklaşıyordu. Doğanın yerini, insan alıyordu. İnsanların artık aynı tanrının kulları olması fikri bir eşitlik çağrıştırıyordu. Sınıflı toplumda din hakim sınıfların yanındaki ve onlara hizmet eden konumunu korurken, diğer taraftan, ezilen geniş halk kitlelerinin umudu, dayanağı haline geliyordu. Başlangıçta reformist nitelikteki bu görüntü, daha sonraları afyon gibi halkı uyuşturacaktı. Artık gelecek için tek Tanrı ortaya çıkmıştı. Doğum olmuştu. Bebeğin büyümesini beklemekti.
Aton-Nefertiti, bütün aile dua ediyor |
Aton mademki bütün dünyayı aydınlatıp, ısıtıyordu, o zaman, tek Tanrı, Tanrı Aton'da sembolleşmeliydi. Firavun, kendi adını da değiştirdi. Aton’a yararlı, Aton’un hoşuna gider anlamında kendine Akhenaton dedi. Ad çok önemlidir. Adın ne kadar önemli olduğuna ilerde uzun, uzun değineceğiz. Akhenaton adını alan IV. Amonofis, tüm eski tapınakları kapatarak, bütün Mısır’da Aton adına tapınaklar yaptırdı. Teb’i de terk ederek, 300 Km kuzeyde, bugünkü Tell-Amarna yakınlarında yeni bir başkent kurdurdu. Bu kente, Aton’un ufku anlamında Akhetaton dedi. Ve Akhetaton’da Aton adına en büyük mabet inşa edildi.
İhtilaller genelde kendi çocuklarını yerler. İhtilal yapmakla, çelişki bitmez. Bu bir zaman sorunudur. Sistem yerinden oynayınca, önce bir çalkalanır, yeni ve eski çelişkilerin arasında gidilip, gelinir. Devrimden hemen sonra, genelde eski ilişki ve çelişkiler ağırlık kazanırlar. Umut ise iki taraflı ve çok keskin bir kılıçtır. Ezilenler, sabırsızdır. Verilen veya umulan umudun hemen gerçekleşmesini isterler. Hâlbuki bu hiçbir zaman mümkün değildir. Başlanmıştır, ama daha çok uzun bir yol vardır. Diğer taraftan, iktidarı kaybedenler, kendi iç çelişkilerini geri plana atarak, hemen bir dayanışma sergilemeye başlarlar. Devrimden sonra, devrimi yapanların safları seyrekleşirken, karşı devrimci saflar sıklaşır. İşte Mısır’da bu dini dönüşümden hemen sonra, rahipler ve eski soylular arasındaki karşı devrim dayanışması arttı. Durumlarında düzelme umut eden köylüler ise umduklarını bulamadılar. Ekonominin temel direği olan tapınaklar işlevsiz kalınca, üretim düşmüş ve kıtlık başlamıştı. Yeni şehir ve tapınakların yapım giderleri artmış ve bu köylülerin sırtına ilave vergi ve angarya olarak yansımıştı. Halk reformculara sırt çevirdi. Aton kültü ile sarayın korkunç giderleri, hazineyi yiyip bitiriyordu. Fetihlerin durmuş olması nedeniyle, ganimet ve yabancılara yükletilen vergiler de bittiğinden, ordunun gelir düzeyi azalmıştı. Köylülerin vergisi artmıştı. Amon ve diğer Tanrılara ait tapınakların rahipleri, halkın hoşnutsuzluğunu körüklüyorlardı. Tanrıların gazabı ve ülkeye gelecek felaketler üzerine kehanetler yayınlayıp, müthiş bir propaganda yapıyorlardı. Sonunda isyanlar patlak verdi. Firavun, her ne kadar bir süre ordusu ile bunları bastırmış bile olsa, hiçbir zaman kökünü kazıyamadı. Sonunda Akhenaton öldü. Ardında karma karışık bir Mısır bırakmıştı.
Akeneton mistik yönü ağır basan biriydi. Sanat onun zamanında doruğa çıkmıştır. Uzmanlar bu sanatta Girit’in etkisinin olduğunu, klasik Mısır anlatılışının yerine estetik ve insansı duyguları öne çıkaran bir üslubun fark edilir bir hale büründüğünü söylerler. Örneğin eskiden yanına bile varılamayan aileden soyutlanmış ve/veya amir bir şekilde betimlenen Tanrı Firavunun yerine Firavunun bir aile babası, bir eş olarak ortaya çıktığı eserler yapılmıştır. Firavun bir Tanrı olmaktan çıkmış bir insan olmuştur. Güzeller güzeli karısı Nefertiti’nin yüzü resim ve heykellerde, rölyeflerde cömertçe sergilenir. Firavun eşi ve çocukları ile onları severken gösteren resimlere poz verirler. Sıradan ölümlülerin yaptıkları gibi çocuklarını öperken resmedilirler. Sanatçılar bu kutsal aileyi istedikleri gibi betimlemişlerdir. Nefertiti’nin resim kabartma ve heykellerinin bolluğu hiçbir firavun eşine nasip olmaz bolluktadır. Firavun, ailesi ile geleneklerin ördüğü duvarları yıkmıştır.
Tutankamon |
Akeneton’un ardından Mısır’ın içinde ayaklanmalar birbirini izliyordu. Asya’daki krallıklar Mısır’dan kopmuş, bağımsızlaşmışlardı. Hititler Suriye’nin kuzeyindeydiler. Akhenaton’dan sonra kimliği tartışmalı bir firavun tahta çıktı. Bu firavunun Nefertiti olduğu bile iddia edilir. Sonra da Akhenaton’nun Nefertititı’den doğmamış olan oğlu Tutankaton iktidara geldi. Üç veya dört yıl içinde Tutankaton, Amon rahipleri ile uzlaşmak zorunda kaldı. Aton kültü ve tek Tanrı fikri reddedildi; Amon kültüne ve çok Tanrıcılığa geri dönüldü; başşehir Teb’e geri taşındı; Firavun adını Tutankamon olarak
değiştirdi. İlk iş adı dâhil, Akhenaton’u hatırlatacak her şey yok edildi. Akhetaton yerle bir edildi, tüm resimlerden, yazılardan Akhenaton ve Nefertiti ve onların icraatları silindi, kazındı, değiştirildi. Sanıldı ki tek Tanrı sonsuza kadar yok edilebilecek. Tutankamon çocuk yaştaydı, varis bırakmadan şüpheli bir tarzda öldü. Onun zamanında ve ondan sonra iç karışıklıklar sürmeye devam etti.
Post A Comment
Hiç yorum yok :