Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Ma’at
Ma’at
Ma'at |
Mısır’da ölüm ile ilahi ve sonsuz yaşama kavuşma arasında, yargı yer alır. Yargı neye göre yapılacaktır. Mısır’da adil düzen “ Ma’at “ demektir. Ma’at, bir deve kuşu tüyü ile bazen de perukasının çevresindeki banda tüy iliştirilmiş bir Tanrıça ile sembolize edilir ve cisimlendirilip, kişilendirilir. Ma’at gerçek, adalet ve uyum (harmoni) Tanrıçasıdır. Ma’at demek dünyadaki tüm nesnelerin dengesi demektir. Öbür dünyada, ölü kişinin kalbi terazinin bir kefesine konur, terazinin diğer kefesinde ise Ma’at (tüy) vardır. Yargı salonunda, Osiris,
42 yargıç ile birlikte oturur. Bilgeliğin ve adaletin kâtip Tanrısı Toth, Osiris’in huzurunda tartma işlemini yapar. Eğer kalp ile Ma’at dengede kalırsa, sınama başarı ile sonuçlanmıştır ve ölü, zafer kazanmış olarak Osiris’e sunulur.
Ma'at-Kalp ile tüy tartılıyor |
Yargı kararı, Ma’at a göre, yani yaşarken doğru yolu seçmiş olmaya göre verilir. Yaşayan herkes doğal olarak, bu yargılama-dan korkar ve sınamadan başarılı çıkmak ister. Bu nedenle, ölü kişinin tüm günahlarından arındığını gösteren resmi belgeler düzenlemek faydalı olabilir. Bu yargılama korkusu ile ölü kişinin mezarına resmi belge konur; duvarlara unutulmasın diye, yaşarken yaptığı iyi şeyler resmedilir; mumyanın üzerine veya etrafa büyülü araçlar, muskalar iliştirilir.
Mısırlılar, ölülere rehberlik ederek, öbür dünyada yapılacak yolculuğa yardımcı olması için, ölüler kitabını yazmışlardır. Ölüler Kitabının, Osiris önünde okunması için yazılmış bölümü şöyledir.
“Hiç kimseye kötülük etmedim. Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim. Gerçek evinde alçaklık etmedim. Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım. Benim yüzümden kimse korku duymadı,
yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım. Kimseye gözyaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim ve kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiç bir zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım. Tanrının kuşlarını avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım. Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim...”
İşte bu duada, Ma’at ın ne olduğunu da görüyoruz. Tüm dinlerde, ilerde söz konusu olacak erdemler, ölüler kitabında ve Ma’at ta toplanmıştır.
Yukarıdaki duanın içinde bulunduğu papirüs “ Ani papirüsü “ dür. Ani Papirüsü Antik Mısır cenazelerinde okunan ve “ Günden Dışarı Gidenler ” olarak adlandırılmış metinlerden biridir. Ölümden sonraki hayata hazırlıkla ilgili olarak bütün bilinmesi gerekenleri verir. 19 sülale zamanına tarihlendirilir. 78 feet 37 yaprak uzunluğundadır. Kitabın, Helliopolis uyarlaması, Teb uyarlaması, Sais uyarlaması olmak üzere üç ayrı kaynaktan uyarlanmış biçimleri bulunmaktadır.
Genelde “ Ölüler Kitabı “ olarak da bilinen metinlerde, içeriği ölümden sonraki yaşamda gerekli olacak bilgiler vardır. Önerilen bütün tılsım ve dualar her cenaze için geçerli değildir. Sosyal statü ve zenginliğe göre farklılık gösterir. Tanrılara hediye sunmak, diğer tarafta yürüyebilmeyi veya ölümden sonraki hayatta tekrar ölmemeyi sağlayan bütün sihir ve duaları içeren yol gösterici bir metinler topluluğudur. 18. Hanedanlıktan sonra yaygın olarak kullanılmıştır. Bu kitaptaki metinlerden 125. tılsım adıyla anılanı bilim dünyasında çok önemli bir metindir. Ölen kişinin Osiris ve 42 yargıcı önünde yargılanması anlatır. Ölen kişi
42 yargıcı temsil ettiği 42 günahı işlemediğini her yargıca ayrı ayrı anlatır. Eğer yargıçlar bu Masumiyet beyanından ikna olurlarsa Osiris’in yanında ruh kutsanmışlar ülkesine giderek mutlu olur. Burada ki 42 suç veya günah, Musevilikteki On Emrin kaynağı gibidir.
Ölüler Kitabında bir de “ Erkek çocuklarla seksüel ilişki kurmadım “ der. Bu kayıt bu tür ilişkiler varsa da, bunların toplum tarafından hoş görülmediğini göstermektedir. Daha sonraki dönemlere ait bir rüya kitabında erkek ve kadın fahişeliğine ve kadınlar arası cinsel ilişkilerin olduğuna dair ipuçları vardır. Ancak eldeki dokümanlara dayanılarak eşcinselliğin antik Mısır’da ciddi boyutlarda ve kurumsallaşmış olmadığı söylenmelidir.
Yargı esnasında, ölülerin yiyicisi denen, melez bir dişi canavar bulunur. Bunun görevi, yargıda başarısız olanları yok etmektir. Mısırlılar için bu dünyadan ayrılmak, varolmanın ilk evresidir. İkinci ölüm ise tamamen yok olmak demektir ki, işte bundan kaçınmak gerekir. İlk ölümle ölenler tamamen ortadan kalkmazlar, asıl ikinci ölümle ölenler tam anlamıyla cezalandırılıp, yok olurlar. Yok olanlar, düzenli dünyamızı tehdit eden yeni bir biçime bürünmemelidirler. İşte bu, mücadele edilmesi gereken bir durumdur. Ölümün, yaşanan hayatta bir ilk evre olması fikri Mısır’dan sonra tüm Orta Doğu kökenli dinlerin vazgeçilmez unsuru olmuştur.
Öbür dünyada Tanrının yanında yaşama fikri ve ölümün aslında bir yok oluş olmayıp, öbür dünyaya yolculuk olduğu fikri, Mısır dininin karakteristiğidir. Öbür dünyada yargılanma fikri de, daha sonra ortaya çıkacak tüm dinlere, yine Mısır’ın önemli bir mirasıdır. Öbür dünyada yargılanma fikri, o denli cazip gelmiştir ki, artık hiçbir din, terazi kavramından bir daha vaz geçememiştir. Öbür dünyada adil düzene yani Ma’at a göre yargılanmak; bu yargılamanın sonucuna göre ya Tanrının yanına gitmek veya yok olmak üzere cezalandırılmak, işte Mısır’ın tüm dinlere önemli bir katkısı daha.
Mısır halkı Firavun için angaryaya (çalışmaya) tabi idi. Bu Firavun için yapılacak çalışma ölümden sonra da devam edecekti. Bunun için Mısır’lılar yanlarına onların adına hizmet edecek olan adamlarını ve hizmetkârlarını temsilen onların sembollerini alırlardı. Bu sembol heykeller görevlerinden kaçmasınlar diye ayaksız yapılan hizmetkâr heykelleriydi. Bunlara “ ushapti “ derlerdi. Ushapti’ler angarya için ölünün vekili olurlardı ve tüm diğer hizmetleri de görürlerdi. Ushaptilerle ilgili dua şöyleydi:
“ Ey ushabti! Ölüler Ülkesinde yapılması gereken, bana verilmiş bir işi yapmam için çağrılacak olursam (…burada bazı işler de sayılır… tarlaların ekimi, sulanması, taş taşınması
...) O’na deki:
Ben buradayım, ben yapacağım.”
“ İşler için çağırılırsam O’na deki:
Onun adına ben cevap vereceğim, ben buradayım, ben yapacağım…”
Birçok kültüre ait kazılarda, mezarların içinde insan ve hayvan refakatçi kurbanlarla karşılaşılmıştır. Üstelik kurban insanların genelde bir zorlama ve şiddetle öldürüldüklerini düşündüren delillere de rastlanmamıştır. Bu durum tıpkı Ur mezarlarındaki gibidir. Mısır’da da çok erken dönem mezarlarında kadın, özellikle de eş ve eşlerin, hizmetkârların kişisel at vs gibi hayvanların ve çok sayıda koç gibi kurbanlık hayvanın kalıntıları bulunmuştur. Tabi ki çok sayıda eşya ve soygunculardan kurtulabilen bazı mücevherler vs de bulunmuştur. Şimdi Campbell üstadın anlatımını aktarırsak ” Esas ölünün gövdesi daima erkektir (Herhalde erkekler için yapılıyordu), daima mezarın güney tarafındadır ve sağına yatmış durumdadır. Genellikle bir yatak üstündedir ve ahşap yastığı vardır. Yatağın ayakları boğa ayağı biçimindedir. Baş doğuya doğrudur ama yüzü (delta tarafı) Kuzeye bakar. Bacakları çok hafif bükük sağ eli çene altında sol eli sağ dirseğine yakın bir yerdedir (adeta rahat bir uyku pozisyonu). Ölü keten bir elbise giymiştir. Etrafı silahları, kişisel bazı eşyaları, tuvalet eşyaları, bronz aletler, devekuşu tüyünden yelpaze ve ham deriden bir çift sandalet vardır. Gövde deriyle ve genellikle öküz derisi ile kaplıdır. Mezarın kalan kısmında kap kacak vs bulunur.”
“...Zengin mezarlarında insanlar, eşler ve sayısız koç kalıntısı vardı. Esas ölünün yatırılışı bir kurala bağlı olsa da, kurban insanlarınki kuralsızdı. Yatırılışlarında bir kurala rastlanmadı…”
Campbell oldukça kadim zamanları anlatmaktadır. Gelelim Herodot’un anlattıklarına:
“ Bir evde hatırlı biri öldüğünde evin tüm kadınları başlarına yüzlerine çamur sürerek sokaklara dökülürler. Eteklerini bellerine kadar sıvarlar, memelerini açarlar, dövüne dövüne, sokak sokak gezerler. Ne kadar akraba varsa onlar da peşlerindedir. Erkekler de bu dövünmeye katılır. Bu törensel dövünmeden sonra ölü tahnit edilmek üzere mumyacıya götürülür…(Bundan sonra mumyacı ile yapılan pazarlık, ailenin seçimi ve mumyalama anlatılır...) 70 gün kadar sonra mumya hazır olunca aileyle anlaştıkları kalitede ve tam beden büyüklüğünde bir tabuta mumya konularak aileye teslim edilir. Tabut kapatıldıktan sonra ölü odasına götürülür ve bir duvara dikine (ayaklar altta) dayanır.”
Post A Comment
Hiç yorum yok :