Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Ad
Ad
Ruhları veya tanrıları, iyi veya kötü amaçla çağıran büyücü, onlarla ilişki kurabilirse, onlara istediğini yaptırabilir, onların sınırsız güçlerinden yararlanabilirdi. Bir an gelirdi ki büyücü onunla özdeşleşirdi, onun ruhunu ve gücünü ödünç alırdı. Mısır büyü sanatının eriştiği bu büyü sistematiği, tüm büyücülerin yol ve yöntemidir. Buna “ Gizemli söz sayesinde güçle özdeşleşmek “ denir. Sırlar kapısını açan bir cins anahtar olan bu gizemli söz fikri, Mısır rahiplerinin büyücülere armağanıdır. Mısır rahiplerinin Gizli kutsal sözcükleri, daha sonra söz edeceğimiz Süleyman’ın Anahtarı veya Mühürü, Tanrının Gizli adı veya En Büyük adı, büyücülük kuramının temeli olmuştur. Bu ad söylenemeyecek kadar gizlidir. Tanrı, insan, her şey ad varsa vardır, ad yoksa yoktur.
Gerek Tanrı ve gerekse insan adlarının taşıdığı anlamla, bu adın sahipleri arasında kutsal ve güçlü bir bağ olduğuna birçok kültürde inanılır. Rahipler, keşişler, krallar vb. hayatlarının önemli aşamalarında, yeniden doğarcasına, yeni bir ad alırlar. Bu yöntem hala örneğin papalarda devam etmektedir. Ayrıca pek çok ülkede yabancılara ad söylenmez.
II. Ramses zamanından kalan büyülü bir cenaze papirüsündeki sözcüklerin incelenmesiyle, bu büyü metininde yenilenen çok sayıda sözcüğün Nubya lehçesine benzediği anlaşılmıştır. Rahipler söylenenin anlamından çok sembolik önemiyle ilgilenirlerdi. Rahiplerin yaptıkları zikirlerde, gerek Mısır’da gerek Mezopotamya’da, öncelik hep ad ifade eden sözlerde olurdu.
Sihir (büyü), insanlığa saldıran doğaüstü her türlü yaratığa, güce ve onları insanlar aleyhine kışkırtan kötü büyücülere karşı yapılan meşru bir eylemdi. En az kehanet kadar yasaldı. Ayrıca rasgele yapılamayan, bilgiye dayalı, uyulması gereken çok özel kuralları olan ve inceliklerle donatılmış bir işti. Bu kuralların ilki ve en önemlisi “ ad “ idi. Çünkü “ şeylere “ can verebilmek “ için, o şeyin bir adının olması gerekirdi.
Her şey ancak ismi olduğu sürece var sayılır. Adsız şeyler belirsizdir, anlaşılamazlar, düşünülemezler, özgün bir varlıkları yoktur. Ad kuralı, hem sihiri olanaklı kılar hem de ondan korunabilmenin yollarını açar. İsmi olan şey tanınır, ondan kuvvet alınabilinir, korumasından, sunabileceği nimetlerden faydalanılabilir ve/veya ona baskı, kötülük yapılabilinir. Kötü
amaçlı büyüden korunmak için uluorta adın söylenmemesi, güvenliğinden şüphe edilen kişi ve yerlerde adın saklanması gerekir. Bu tedbir ölümlüler için de, Tanrılar için de geçerlidir.
Sesin ve hareketin kendinden gücü vardır. Adını söylediğimiz veya kendisine yönelik bir hareket yaptığımız “ şey “ bunu doğrudan algılar, ama bu etkiler kalıcı değildir. Ama sesi ve
hareketi kalıcı kılan yazı, kabartma, heykel v.b uygulamalar etkinin devamlı ve sınırsız olmasını sağlar. Bazı sözlerin (sihirli sözcükler) ve objelerin daha güçlü etkiler yarattığı da kabul edilmektedir. Uygun bir sesle söylenen ve genelde bir düzen içinde tekrarlanan sözcük dizeleri (dua), hitap edilen tanrıların bizi duymasını sağlar. Tapınağa adımızın da yazılı olduğu dua kazılı bir heykel veya benzeri bir armağan sunduğumuzda, bu sunu üzerine kazılı duayı sürekli tekrarlanacaktır. Tanrılar kendilerine yakaranları severler, usulüne uygun ve ısrarla sesleneni görmezden gelmezler. Kutsal mekânlarda tanrılara kendimizi sürekli hatırlatır ve onlara doğrudan seslenirken, Tanrıları sembolize eden şeylerin yanımızda bulundurulması daha uygun olur ve duyulma olasılığımızı arttırır.
Etrafımız kötülükle doludur. Kötü ruhlar, cinler, şeytan ne ad verirseniz. Bunlar kutsal, yarı kutsal kimlikli veya sıradan ruhlar olabilirler. Hayatları boyunca haksızlığa uğramış olanlar, kaza kurbanları, evlenmemiş ve doğumda ölen kadınlar, mezarı olmayanlar, mezarı olsa da mezarlarına hiç hediye bırakılmayanlar sıradan kötü ruhlardır. Bu kötü ruhlar, cinler v.b tarafından ele geçirilmek ise sanıldığından kolaydır. Bilerek veya bilmeyerek Tanrıları gazaba getirirsek Tanrıların bizden uzaklaşmasını sağlarız. Tanrıların boşalttığı bu alana kötülüğün kendiliğinden yerleşmesi ise kaçınılmazdır. Tanrılardan uzaklaşan bunu hak etmiştir zaten. İyi ve inançlı insanların da çok dikkatli olması gerekir. Bazen güçlü büyücüler, kötü büyüleri ile kurbanının aleyhine çalışması için kötü ruhları, cinleri, şeytanı görevlendirirler. Bu durumda yapılan iyi büyüler, cin veya şeytan kovma, vb. arınma ayinleri yapılarak kurban kurtarılmalıdır. Kötülük taşıyan her şeyin kovularak, Tanrılara ait alanın temizlenip geri alınması gerekir. Arınma ritüellerinde dualar, kurbanlar, su, ateş, tütsüler v.b bulunan ciddi ve karmaşık yöntemler uygulanır. Muskalar, kutsal objeler vb. kalıcı korunma sağlamak içindir. Bu ayinlerde genellikle kötülük sembolleri oluşturularak, bu objelere çeşitli eziyetler yapılır
ve sonsuza kadar yok etmek üzere de yakılırlar.
Kurtuluş ve arınma ciddi, pahalı ve yetkin kişi gerektiren, nadir de olsa başarısız olunabilecek bir süreçtir. O halde kazaya uğramadan tedbirde yarar vardır. Büyülü sözlerin kuralları ile tekrarı, kutsal objeleri taşımak, güçlü muskalar her zaman işe yarar. Bunlar ibadet ve ritüelleri kötü kazalara karşı pekiştirirler. Tedbirli olmaktan zarar gelmez.
Bu bahiste anlatılanlar, milattan binlerce yıl önce, insanların düşüncelerini aktarmaktadır. Ve ne yazıktır ki hala böyle zanneden insanların sayısı epey fazladır.
Post A Comment
Hiç yorum yok :