Mitoloji

[Mitoloji][bleft]

Türk Tarihi

[Türk Tarihi][twocolumns]

Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-Mısır

Mısır

Mısır demek Nil vadisi demektir. Nil vadisi ortalama 25 Km genişliğindedir. Batıdaki dağlar, vadiyi eski adı Libya çölü olan Büyük Sahradan ayırır. Doğuda ise Kızıldeniz’le Nil vadisi arasında doğu dağları uzanır. Nil nehri, Mavi Nil ve Beyaz Nil nehirlerinin birleşmesi sonucu oluşur ve Kızıldeniz’e paralel giderek Akdeniz’e dökülür. Nil nehri güneyde 5 adet şelale yapar, bu nedenle güneyden Nil’e girmek zordur. Nil Akdeniz’e, Nil deltasından yüzlerce nehre ayrılarak dökülür. Nil deltasına aşağı Mısır, ince ve uzun Nil nehrine ise yukarı Mısır denir. Mısır’a yağmur neredeyse hiç düşmez, ama yağarsa da felaket olur. Mısır’ı yaşanır yapan, Nil’in düzenli taşmalarıdır. Temmuz ayından itibaren nehir taşmaya başlar, sular Kasım ayına kadar tüm vadiyi kaplar. Kasım ayından sonra da, beraberinde getirdiği mümbit toprağı bırakarak, yatağına geri çekilir. Tahıl, ocak ayında ekilmeye başlanır. Bereketli bir mahsul olur. Nil nehri, taşımacılık ve balıkçılık imkânları ile de Mısır’a büyük olanaklar sağlar.

Mısır, Mezopotamya’nın aksine doğal olarak korunmuştur. Bir yanı denize, diğer yani çöle dayanmıştır, aşağı tarafta şelaleler, yukarı tarafta bataklıklar girişi iyice zorlaştırır. Bu nedenle, dış istilalara açık değildir. Bu doğal korunmuşluk, Mısır’a geçmişte, stratejik olarak dokunulmazlık sağlamış, bu da devletin 4000 yıla yakın yaşamasını sağlamıştır. Mısır’ın Mezopotamya’dan önemli bir farkı da, çevresindeki dağlar nedeniyle zengin taş yataklarına sahip olmasıdır. Doğudaki dağlarda ve özellikle Nubya dağlarında bol altın vardır. Bataklık kıyılarında saz ve papirüsler bulunmaktadır.

Mısır medeniyeti, Afrika’nın dışına çıkmamış Homo sapienlerce kurulmuş bir uygarlıktır. Bu nedenle de önemlidir. Büyük Sahra çöl olmadan önce, aynı Orta Asya veya İç Anadolu gibi, büyük bir iç deniz veya büyük göllerle kaplı idi. İklim değişince, zamanla bu iç denizler küçülmüş, parçalanmış ve önce büyük sonra küçük göllere  dönüşmüşlerdir. Ama yine de, Büyük Sahrada, göller varlıklarını neredeyse bundan 8000-6000 yıl öncesine kadar sürdürmüşlerdir.

Göç eden Homo sapienler, Orta Asya’ya vardıklarında, nasıl orada diğer yerlere göre daha kolay yaşanabilinir bir yer bulmuşlarsa, Kuzey Afrika yolunu tutan Homo sapienler de orada, Büyük Sahra’da böyle bir yer bulmuşlardı. Ama zaman geçip, iç deniz çöle dönüştükçe, insanlar da sular ile birlikte çekilmeye başladılar. Su kenarları, yani göl kenarları yaşam bölgeleri oldular. Başlangıçta, Nil kıyısı hiç de cazip değildi. Su baskınları, sivrisinekler, seller, çeşitli riskler, niye cazip olsun ki. Ama sonraları, Sahra çölleştikçe, Nil’in kıymeti ortaya çıkmaya başladı ve insanlar, aile aile gelip yerleşmeye başladılar. Homo sapiens aileleri, bu geçen 20.000 – 30.000 yılda, çeşitlenmiş ve farklı etnik guruplar oluşturmuştu. Bu nedenle, Nil çevresinde Mısır medeniyetini kuran insanlar, bir etnik karışımdır. Nil çevresine ilk yerleşenler, Libyalılar, Negroidler, belki biraz da Samilerdir. Biz bu saptamada bulunurken sadece akıl yürütmüyoruz; en eski Mısırlıların ölü gömme biçimleri ve arkaik Mısır dili bunu bize gösteriyor. Sonuç olarak şunu diyebiliriz, Mısır halkı, doğudan, batıdan ve güneyden gelen çeşitli etnik gurupların kaynaşmasından oluşmuştur. Tabii başlangıçta, her kabile yerleşiminde olduğu gibi, daha önce anlatılan, avcılık döneminin ve Şaman dininin özelliklerini taşıyorlardı.

Yiyecek üretimi Mısır’da M.Ö. 6000 de Bereketli Hilal’den gelen yiyecek paketi ile başladı. Ancak bundan sonra Mısırlılar firavunincirini ve ayakotu denilen sebzeyi evcilleştirdiler. Yani Mısır’da yiyecek üretimini başlatan şey Bereketli Hilal’den aldıkları tarım ürünleri ve çiftlik hayvanları olmuştur. Bu arada, arkaik Mısır halkı Nil çevresine yerleşmeye başlayınca, diğer toplumlarda gördüğümüz klan çözülmesi burada da gerçekleşti. Toplum sınıflara bölündü ve servet farklılaşması oluştu. Hem sınıflı toplum yapısı gereği ve hem de servetin kendisi, sürekli artan bir üretim talep eder. Nil’de de böyle oldu. Üretimi arttırabilmek için ilk kanallar ve bentler oluşturulmaya başlandı. Sulama düzene girdikçe, tarım ürünü de çoğalıyordu. Bu ilk dönemlerde, Sümerlerde olduğu gibi özel mülkiyet ve su ortaklığı birlikte var oluyordu. Bu su ortaklıkları iç içe ortaklıklar şeklindeydi. En dışta, bir zarf gibi, "Nom " denen büyük ortaklıklar vardı. Kuvvetli bir olasılık ile her Nomun kendine mahsus bir dili, mitosları ve efsaneleri vardı. Bunlar kendi aralarında su kavgaları yaparlardı. Tabii ki her nomun kendi şefi vardı. Bilinen en büyük nomlar Hierakonopolis, Abydos, Koptos (Kipt) ve Menfis’dir. Nomlar döneminde, M.Ö. 3600 – 3500 yıllarında, Mısır’da ölülerin mumyalanmasına da başlanmıştır. Böylece, daha bu tarihlerde, ilerde anlatılacak olan Mısır dini inanışının şekillendiği söylenebilinir. Mısır’lılar takvimlerini ise B.Ö. 6241 (M.Ö. 4241) yılında başlatmışlardır.

Mumyalama başlayana kadar, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Mısır’da da şifacı olarak kadınların önderliği devam ediyordu. Mumyalamanın başlaması ile birlikte erkekler ileri çıkmaya başladılar. Mumyacılar daima erkektiler. Mısır tıbbındaki erkek hâkimiyeti ve mumyalama sanatı beraber gelişti. Mumyalama cerrahinin gelişmesine etki etmiş ve birçok hastalığın nedeninin gizemli olmadığı düşünülmeye başlanmıştı. Erkeklerin kuvvetli bir şekilde tıpta yer almaya başlaması ile birlikte, kadınların tapınaklar dışına itilme süreci de başlamış oldu.

M.Ö. 3300 ile 3200 arasında yazılmış kil tabletlerden, Mısır’da, Skorpion (Akrep kral) adlı bir kralın yaşadığı ve ona vergi verildiği (keten ve yağ) bilinmektedir. M.Ö. 3250 yıllarında yaşayan Akrep kral, ilk defa devlet kurma teşebbüsünde bulunmuş ancak tüm Mısır’ın birleşmesinde başarılı olamamıştır. Akrep kral, ancak, Hierakonpolis’ten Menfis’e kadar olan toprakları iktidarı altında birleştirmişti.


M.Ö. 3200 yılında, Bereketli Hilal’in tekeli kırıldı. Şimdiki Pakistan’da, İndus vadisinde yeni bir uygarlık yükselmeye başlamıştı. İndus uygarlığı, M.Ö. 3200 ile M.Ö. 1600 yılları arasında yaşadı. Şimdiki Pakistan ve Kuzeybatı Hindistan’da, Avrupa’nın dörtte biri büyüklüğünde bir alanda İndus vadisi uygarlığına ait 1500 yerleşim bulunmuştur. Bu yerleşimler şimdilik bulunmuş olanlardır. Bu yerleşimlerin çoğu köy yerleşimi, beş tanesi ise büyük kentlerdir. Bu uygarlığa Harappa uygarlığı denir.
Post A Comment
  • Blogger Comment using Blogger
  • Facebook Comment using Facebook
  • Disqus Comment using Disqus

Hiç yorum yok :


Dinler Tarihi

[Dinler Tarihi][bsummary]

Antik Tarih

[Antik Tarih][list]

Video

[Video][threecolumns]

Dünya Tarihi

[Dünya Tarihi][grids]