Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-İlk mistik düşünce
İlk mistik düşünce
Bu tarihlerde, Mısır’da, bundan sonra düşünce hayatını çok etkileyecek olan biri yaşadı. Bu adı Hermes Tut olan bir terziydi. Daha sonra, Hermes Tut’a Yunanlılar Hermes Trismegistus (üç kez bilgin), Yahudiler Honok, Araplar Hermes-ül Heramise diyeceklerdir. Kırk iki yapıtı olduğu söylenen terzinin papirüsleri günümüze ulaşamamıştır. Onun düşüncelerini, öğretisini takip edenler sayesinde, Mısır ve Grek dilinde yazılmış eserlerden öğrene biliyoruz. Bu Hermes’i, daha sonra görülecek olan Grek Tanrılarından biri olan Hermes ile karıştırmamak gerekir. Hermes Tut, bir Mısır düşünürüdür ve tam olarak kim ve ne olduğu da bilinmemektedir. Ancak onun düşünceleri bütün diğer dinleri derinden etkilemiş ve mistik düşünceye yol açmıştır.
Hermes’in öğretisi, Mısır’da, ufak bir elit tabakanın içinde kalmış ve sır olarak saklanmıştır. Bu nedenle de, bu ilk öğretiyi tümüyle ve tam doğru olarak bilmek mümkün olmamaktadır.
Hermes Tut şöyle demiştir: “ İnsanlar ölümlü tanrılardır, Tanrılar ise ölümsüz insanlardır. “
Terzi Hermes Tut’un evreni, büyük bir boşluğun içine yerleşmiş yedi kattan oluşmaktadır. En alt kat, ölümlülerin yeri olan dünyadır. Dünya karanlıktır. En üst kat, yedinci kat, parlak bir ışığın olduğu ölümsüzlüğün katıdır. Bu katta (Yedinci kat), evrensel aklın bütün sırlarını taşıyan (Tanrı) Satürn yıldızı bulunur. Yedinci kat, aynı zamanda ışık olan ruhların yeridir. Tanrı’nın çocuğu olan ruhlar, yedinci kattan koparak, aşağıya, karanlık dünyaya doğru düşmeye başlarlar. Bu sınav niteliğinde bir yolculuktur. Işıktan başlayan düşüş, aşağıya doğru inildikçe, karanlık yavaş yavaş artar, ışık silikleşir. Düşüş, karanlıkta, dünyada sona erer. Ruh düşerken, karanlık beden dünyadadır. Ruh, dünyada, kısa bir süre için beden ile birleşerek, sınavdan geçer. Ruh madde içine hapsolmak istemez, onunla mücadele ederek kurtulmaya çalışır. Ruh, maddeye boyun eğip, ona yenilirse, sınavı kaybeder. Bu ruhun sonsuz olarak yok olması demektir. Ruhtaki ışık (Tanrısal nur) onu terk ederek, çıktığı yere döner. Işıksız kalan ruh ise, karanlığın içinde eriyip, yok olur. Sınavı kazanan ruhlar, yedi kat göğe başarı ile ulaşınca, ölümsüzlüğe kavuşurlar ve “ mutlak hakikati “ öğrenirler.
Katlar arası, inen, çıkan ruhlarla, kaybolan ruhlarla, yolunu bulmaya çalışan ruhlarla dolu bir karmaşa içinde bir yerdir. Dünyada maddeye boyun eğmeyip, sınavı kazanan ruhlar, ilk basamak olarak, birinci kata, “ Ay “ katına ulaşırlar. Ay, aklın katıdır. Elinde gümüş bir orak tutan Ay, doğumları ve ölümleri düzenler. Yani ruh ile bedeni birleştirir ve ayırır. Bedeninden kurtulan ruhları kendine çeker.
İkinci katı Merkür tarafından yönetilir. Merkür soyluluktur. Ay katında bedeninden ayrılmış ruhlara yol gösterir. İkinci katı soyluluklarını kanıtlamış ruhlar aşabilirler.
Üçüncü katta Venus vardır. Venus aşk demektir. Elinde aşk aynasını tutar. Aşkı unutmuş ruhlar, bu aynaya bakarak birbirlerini bulurlar.
Dördüncü kat Gökyüzü Güneşin yönetimindedir. Güneş güzelliktir ve başarı ışıkları saçar. Başarılı ruhlar, daha yukarı yükselebilmek için, bu eşsiz güzelliğin içinden geçerler. Güneş de, onları, tatlı ışıkları ile okşar, ölümsüzlüğe hazırlar.
Beşinci katta Mars vardır. Mars adaleti temsil eder. Elinde adaletin keskin kılıcı bulunur.
Altıncı katı Jüpiter yönetir. Jüpiter bilimdir, dolayısı ile elinde gücün asasını tutar.
Daha öncede anlatıldığı gibi, yedinci kat, ölümsüzlüğün olduğu ışık katıdır. Tanrısal zekânın tüm sırları, Satürn tarafından yönetilen bu katta saklanır.
Dünyada, iradeleri ve güçleri ile acı çekerek sınavı geçen ruhlar, yükselmeyi hak ederler. Yükseldikçe, bütünü ile akla, şerefe, aşka, güzelliğe, adalete ve güce kavuşurlar. Bütün bunlarla teçhiz edilmiş olarak vardıkları ışıktır. Aydınlanırlar. Bilince kavuşurlar. İşte bu ölümsüz olmaktır. Aydınlanabilmek için yükselmeyi istemek yeterlidir.
Hermes’in öğrencilerinden Asclepius “ İnsanlar, ölümlü Tanrılardır, Tanrılar da ölümsüz insanlardır “ sözünü açıklamıştır. Her şeyin içi ile dışı birdir, hiçbir ayrılık yoktu. Büyükle, küçükte böyledir. Evrende hiçbir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. Tek bir yasa ve tek bir eylem vardır. Esas neden daima gizlidir. Sonsuzluk, sonlu zaman ve sonlu mekân ile anlaşılamaz ve anlatılamaz. Sonsuzluk, sınırlılık içinde kavranamaz. İnsan ancak öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabilir. Çünkü yaşayan insan zaman ve mekân ile sınırlanmıştır. Gerçeği görmek için bu sözlerin anlamını anlamak gerekir. Bazı insanlar, gerçeği görmeye yatkındırlar, kabiliyetlerini çabaları ile destekleyerek, insanların görmediği sırrı görebilirler.
Bu yukarda özetlenen düşünce, Hermes’e atfedilen öğreti, bundan sonra göreceğimiz tüm teolojik görüşleri derinden etkilemiştir. Bundan sonra, Işık ve karanlık ikilemi hep ana tema olmuştur. Mistizm ve sırlar dünyası buradan kaynaklanmıştır. Öğreti, filozofların kuracakları modele öncülük edecektir. Tüm dini öğretilerin içine girecek, modellemelerini derinden etkileyecektir. Hermetizm ayrıca, kendi başına bir din oluşturacaktır.
Post A Comment
Hiç yorum yok :