Dresden: Tarihe Gömülen(!) Tarihi Şehir...
1890'larda Dresden |
Takvimler 1945'in Mayıs ayını gösteriyordu... Ruslar Berlin'e girmiş ve İkinci Dünya Savaşı'nı bitirmek üzereydiler. Erkekler için savaş çoktan bitmişti. Ya teslim olmuşlar ya da savaşta ölmüşlerdi. Fakat kadınlar için savaş bitmemişti. Ruslar gördükleri Alman kadınlara hiç düşünmeden tecavüz ediyorlardı. Alman bir bayanın anlattıkları buna en büyük örnekti : "Bir tane Rus askeri beni yere fırlattı. Başım merdiven basamaklarındaydı. Askerlerden biri etrafı gözetlerken, biri elbiselerimi yırtıp, bana acımasız bir şekilde tecavüz etmişti.". Fakat aynı kadın şunları da demişti: "Fakat o sıralar, tepemde bir Amerikan olmasındansa, karnımda bir Rus çocuğunu taşımayı tercih ederim". Bu Alman kadının bahsettiği, müttefik kuvvetlerinin Almanya üzerinde gerçekleştirdiği inanılmaz ölçülerdeki hava saldırılarıydı. İngiliz ve Amerikan kuvvetleri bütün Almanya'yı acımasızca bombalamışlardı.
Bugüne kadar sizlere hep Joseph Mengele'i, Yahudilere yapılan soykırımları, Almanya'nın Rus topraklarında yarattığı kıyımı anlattım/anlatacağım. Fakat bugün sizlere, Alman topraklarında gerçekleşen bir kıyımdan, bir katliamdan da bahsetmek isterim.
Dresden...
Almanya'nın kültür ve tarih başkenti-ydi bir zamanlar. Bir çok müzeye, tarihi binaya ev sahipliği yapıyordu. Elbe Nehrinin kıyısında olan bu şehre, "Elbe'nin Floransa'sı" denirdi... 1200'lerde büyümüş, onlarca savaş ve yıkım görmüş, fakat 1945'e kadar bütün tarih ve kültür kaynaklarını korumayı başarmış bir şehirdi. 2. Dünya Savaşı başlamadan önce 500 bin nüfusu varken, 2. Dünya Savaşının son yılına kadar hiç bombalanmadığı için halk tarafından "güvenli şehir" ilan edilmiş ve nüfusu 1 milyonun üzerine çıkmıştı.
Almanya'nın kültür ve tarih başkenti-ydi bir zamanlar. Bir çok müzeye, tarihi binaya ev sahipliği yapıyordu. Elbe Nehrinin kıyısında olan bu şehre, "Elbe'nin Floransa'sı" denirdi... 1200'lerde büyümüş, onlarca savaş ve yıkım görmüş, fakat 1945'e kadar bütün tarih ve kültür kaynaklarını korumayı başarmış bir şehirdi. 2. Dünya Savaşı başlamadan önce 500 bin nüfusu varken, 2. Dünya Savaşının son yılına kadar hiç bombalanmadığı için halk tarafından "güvenli şehir" ilan edilmiş ve nüfusu 1 milyonun üzerine çıkmıştı.
Şehrin en cezbedici noktası da buydu müttefikler için... Şehirde büyük bir nüfus vardı ve hava saldırılarına karşı koruyacak hiç bir önlem yoktu. Bu tarihi şehrin bombalanması için şehir dışında bulunan askeri mühimmat depoları haricinde bir sebep yoktu. Fakat Rusların ilerlemesini kolaylaştırmak, Alman askerinin başına yeni bir bela açmak ve en önemlisi; yer yer teslim olmuş Almanlardan, savaşın bitmesine yakınken, son bir seferliğine intikam almak için yapılmış bir saldırıydı bu...
Saldırı 13 Şubat akşamı başlamıştı. İngiliz ve Amerikanlar gerçekten harika bir plan kurgulamışlardı (!). İlk adımda şehre bombaları bırakacaklardı, aradan 3 saat geçtikten sonra, Almanlar ölülerini toplamaya, yangınları söndürmeye ve sığınaklarından çıkmaya başlayınca diğer bir hava saldırısı gerçekleşecek ve katliamda ölenlerin sayısı arttırılacaktı.
Bu planı başarıyla uyguladılar. İlk hava saldırısını gerçekleştirecek olan filo, saat 22:14'te Dresden üzerinde bombalarını bıraktılar. Bu bombaların içeriği patlayıcılar ve fosfor bombaları yani alev çıkartıcılar olarak bilinen "incediaries" bombalarıydı. Amaç, patlayıcılarla şehri tahrip etmek ve alev rüzgarları oluşturarak bütün şehri yakmaktı.
İlk bombada sirenler erkenden çağrı yapmış ve halkın büyük bir bölümü saldırıdan kurtulmuştu. Bir çoğu 1-2 saat sonra sığınaklarından çıkmış, ya birilerine yardım ediyor ya da birilerinden yardım istiyorlardı. Büyük yangınlar her bir yanı sarmıştı ve insanlar panik halinde kendilerini sokağa atmıştı.
Fakat kabus sona ermemişti... Gece tekrardan Müttefik kuvvetlerin saldırıları başladı. Bu sefer de sirenlerle halk uyarılmaya çalışılmıştı. Fakat ilk bombardıman sebebiyle elektrikler kesilmiş ve sirenler sadece şehirde bulunan görevliler tarafından çalınıyor ve ancak o sirenin bulunduğu sokaktaki halkın haberi oluyordu yeni bombardımandan...
İngilizler kendileri için harika fakat Alman siviller için bir o kadar korkunç bir hedef seçmişlerdi: Merkez tren istasyonu ve yanında bulunan büyük park. Yani halkın yangından kaçmak için sığındığı iki büyük yer...
01:21 ile 01:45 arasındaki yaklaşık 25 dakikalık sürede, bu bölgeye 2000 tona yakın patlayıcı ve fosfor bombası bırakılmıştı bile... Artık insanlar için kaçacak yer yoktu! Alev rüzgarları insanlar nereye kaçarsa oraya kadar takip ediyor, sıcaklık 1500 dereceye çıkıyor, binalarda bulunanlar ya yangınlardan yanarak ya da dumandan zehirlenerek ölüyor, dışarıda bulunanlar ise asfalta yapışan derilerini çıkartamadan alevlere kurban gidiyordu.
İngilizler kendileri için harika fakat Alman siviller için bir o kadar korkunç bir hedef seçmişlerdi: Merkez tren istasyonu ve yanında bulunan büyük park. Yani halkın yangından kaçmak için sığındığı iki büyük yer...
01:21 ile 01:45 arasındaki yaklaşık 25 dakikalık sürede, bu bölgeye 2000 tona yakın patlayıcı ve fosfor bombası bırakılmıştı bile... Artık insanlar için kaçacak yer yoktu! Alev rüzgarları insanlar nereye kaçarsa oraya kadar takip ediyor, sıcaklık 1500 dereceye çıkıyor, binalarda bulunanlar ya yangınlardan yanarak ya da dumandan zehirlenerek ölüyor, dışarıda bulunanlar ise asfalta yapışan derilerini çıkartamadan alevlere kurban gidiyordu.
Bir dönem Rusya'da savaşmış, Barbarossa Harekatı'nın acılarını derinden yaşamış olan ve sonrasında gazi olarak şehri Dresden'e geri dönen Rudolf Eichner o günleri şöyle özetliyordu: "Hiç bir yerde siren sesi yoktu. İkinci saldırı bizim için büyük bir sürpriz olmuştu. Biz daha ne olduğunu anlamadan hastanenin mahzenine girmeye çalıştık. Bombardıman o kadar şiddetliydi ki, insanlar ayakta bile duramıyordu. Herkes dizlerinin üzerine çömelmiş bir şekilde hareket etmeye çalışıyordu. ...Yangınlar yüzünden mahzende tıkılmış insanlar nefes almakta zorlanıyorduk. Havada yangınlar sebebiyle oksijen kalmamıştı. Yangın bulutları yanmış eşyalarla, kor haline gelmiş demir parçalarıyla ve yanmış insan bedeni parçalarıyla doluydu. ...Her yerde dağlanmış insan bedenleri vardı. ...Burada yaşadıklarım, ön cephede savaştığım Rusya saldırısından bile daha kötüydü..."
O gece daha saldırı olmamıştı. Hatta ertesi gün öğlene kadar hiç bir saldırı olmamıştı. Şanslı olan ve saldırıdan kurtulanlar yaraları sarmak, yangınları söndürmek ve ölüleri toplamak için yavaş yavaş sığınaklardan ya da korundukları yerlerden çıkıyorlardı. Fakat İngiliz ve Amerikan birliklerinin durmaya niyeti yoktu. Aynı günün ortasında yani 14 Şubat'ta müttefik birlikleri tekrar şehrin üzerinde uçmaya başladılar. İlk hedef doğal olarak Dresden'di. Eğer Dresden'in üzerinde hava bombalama yapmak için yeterli derecede iyi değilse, ikinci hedef olarak Chemnitz seçilmişti. 3 filo yola çıkmıştı. Fakat bu filolardan sadece bir tanesi 771 ton patlayıcısıyla birlikte Dresden'i bombalamayı başardı. Diğer iki filo Prag ve Pilsen'i bombalamıştı. Sadece 15 Şubat'ta yapılan bombardıman savaş mantığına uygun olarak Alman endüstrisine yapılmaya çalışılmış saldırılardı. Fakat o bölgelerde bulutlanma olduğu için uçaklar hedeflerini açık bir şekilde görememiş ve Dresden'in kenar mahalleleri sayılabilecek yerlere bırakmıştı bombalarını...
Bombardımandan sağ kurtulan Margaret Freyer " ...hemen solumda bir kadın gördüm. Bugün bile o kadın gözümün önündedir ve asla unutamam. Kadın koşarken tökezlemiş, düşmüş ve çocuğuyla birlikte alevlerin içine düşmüş. Sağımda başkalarını gördüm. Çığlık atarak elleriyle bir şeyler söylemeye çalışıyorlar sonra kendilerini yere bırakıyorlardı. Maalesef sonradan öğrendiğime göre, Oksijen yetersizliğinden nefes alamadıkları için kendilerini bırakıp, kül olmaya başlamışlardı. Her yerde bu tür manzaralar görüyordum ve kendi kendime sürekli aynı şeyi söylüyordum: Ben burada yanarak ölmemeliyim..." diyordu.
Bombardıman bitmiş, fakat arkasında ölü bedenler, yanmış bedenler, ağlayan insanlar, yanan insanlar, umutsuz insanlar bırakmıştı. Dresden şehrinin %80'i ya tamamen yıkılmış ya da büyük çapta zarara uğramıştı. Bombardımandan sonra şehre gelen SS birlikleri, kentteki ölüleri çürümeden yakmak için şehir merkezinde toplamaya çalışmış ve bu çalışmalar için 2 haftasını harcamıştı.
İngiliz ve Amerikanların şehirle işi bittikten sonra Dresden'e Ruslar girmiş ve ayakta duran diğer binaları da yakmış, yıkmış ve şehri deyim yerindeyse haritadan silmişlerdi.
Bugünkü rakamlara bakılırsa, müttefik kuvvetlerine göre 25 bin, Alman kuvvetlerine ve mantıkların algılayabildiğine göre 150-250 bin arası sivil öldürülmüştür. Bu katliam, Hiroşima ve Nagazaki ile birlikte insanlık tarihinde yapılan en büyük katliamlardan biridir. Fakat savaştan sonra bu katliamla yargılanan İngiltere ve Amerika yakınlarını kaybedenlere ve Almanya'ya bu katliam için tazminat ödemeyi reddetmiştir.
Sonuç olarak onlar savaşı kazanmıştı. Tarihin en önemli gerçeği burada da gözümüzün içine sokuluyordu. "Tarihi her zaman KAZANANLAR yazar! ". Bugün bile internette "Dresden Katliamı" diye aratsanız, karşınıza Dresden Katliamından çok, "Dresden Bombardımanı" çıkar. Çünkü bu tarihi kazananlar yazmış ve onlar bunun katliam değil, bombardıman olarak kayıtlara geçmesini istemişlerdir...
Sonuç olarak onlar savaşı kazanmıştı. Tarihin en önemli gerçeği burada da gözümüzün içine sokuluyordu. "Tarihi her zaman KAZANANLAR yazar! ". Bugün bile internette "Dresden Katliamı" diye aratsanız, karşınıza Dresden Katliamından çok, "Dresden Bombardımanı" çıkar. Çünkü bu tarihi kazananlar yazmış ve onlar bunun katliam değil, bombardıman olarak kayıtlara geçmesini istemişlerdir...
Post A Comment
Hiç yorum yok :