Anadolu Merkezli Dünya Tarihi - Sümer Akkad
Sümer-Akkad
M.Ö. 2400 yılında, Lagaşlılar, Ur-Nanşe hanedanını devirip, kendi kentlilerinden birini, Urukagina’yı başa getirdiler. M.Ö. 2500 yıllarından beri Lagaş, Ur-Nanşe hanedanı elinde çok kötü yönetiliyordu. Sümer ülkesinde vergi memurundan daha bol bir şey yoktu.
Urukagina, kente yasa ve düzeni getirdi, yurttaşların kişisel özgürlüklerini kuvvetlendirdi. Ur-Nanşe hanedanı zamanında, ölçüyü kaçıran hükümdarlar sömürge savaşları ve kanlı fetihler yapıyorlardı. Başlangıçta, avcı toplumun sınıfsal yapısı gereği, halklar arasında birbirini yok etme güdüsü fazla gelişmemişti. Tabii ki rekabet vardı, ama bu öldürücü sınırlara daha varmamıştı. Klan içinde her şeylerini paylaşan toplumun, Klan dışında da bu görgüsünden vazgeçmesi, özel zorunluluklar dışında, düşünülemezdi. Bu nedenle başlangıçta peş peşe aynı toprağa göç eden topluluklar arasında, öncekini yok etme savaşları ve güdüleri görülmez. Onlar, toprakları birbiri ile kaynaşarak paylaşmayı tercih ederler.
Sümerlerde böyle olmuştur. Sümerlerden çok sonra, aynı topraklara gelen, Sümerlerden çok farklı bir topluluk, Sami kökenli Akkadlar, bu Kent devletlerini, zamanla Sümer-Akkad ortak devletleri haline çevirmişlerdir. Mısır’da da böyle olmuştur. Batı Sahra çölünden gelenlerle, Nil vadisine yerleşenler, birlikte Mısır medeniyetini kurmuşlardır. Anadolu'da da böyle olmuştur. Baştan beri bahsettiğimiz yerli Anadolu halkı üzerine gelip, yerleşen Hitit yerleşimi, ortak bir medeniyet kurmuştur. Savaşmadan gelip kaynaşma, geçmiş kültürlerinin bir kalıntısı olarak, ilk yerleşik medeniyetlerin, en medeni, en insani dönemidir.
Sonra, sınıflı toplum ve servet farklılaşması ortaya çıkınca, göçler ve yerleşik düzenlerle, yeni gelenler arasındaki ilişkiler, gittikçe daha kanlı ve yok edici olmaya başlamıştır. Sınıflı toplum sadece kendi halkını sınıflara bölmemiştir, aynı zamanda toplumlar arasında da nifak tohumları saçmıştır. Özel mülkiyet, rekabeti, kazanan olmaktan çıkarıp, rakibi yok eden durumuna getirmiştir. Artık göçler, kaynaşma değil ama yok etme, ezme kuralına uyacaktır. Servet farklılaşması ve doğuştan soyluların varlığı, sömürgeciliği de gündeme getirmiştir. Kent devletinin iç kaynakları, hâkim sınıfların iştahlarını doyuramaz noktaya geldiğinde, sömürge savaşları da başlamıştır.
Lagaş, Ur-Nanşe hanedanı döneminde, sömürge savaşları yaparak, kısa bir süre için de olsa, tüm Sümer ülkesini hâkimiyeti altına aldı. Sonra, bir yüzyıl içinde de eline geçirdiği toprakları kaybederek, eski Kent devleti sınırlarına geri çekildi. Lagaş ve halkı zayıf düşmüştü. Hâkim sınıflar, savaşlar için, kişi haklarını ihlal etmişlerdi, vergileri dayanılamaz derecede arttırmışlardı, angarya artık çekilemez bir mertebeye erişmişti. Lagaş halkı gün geçtikçe fakirleşiyordu. Bütün denetim mekanizmaları sarayın ve onun bürokratlarının elindeydi. Savaş sırasında, denetimler çok büyük kazanç kapıları haline gelmişlerdi. Savaşlar kaybedilirken ve Lagaş fakirleşirken, bu kolay kazançlardan tabii ki saray ve bürokrasi vazgeçemezdi. Rüşvet ve yolsuzluk başını almış gitmişti.
Post A Comment
Hiç yorum yok :