Anadolu Merkezli Dünya Tarihi-YAZI
YAZI
Sümer uygarlığının en önemli buluşu “ Yazı “ dır. Bundan 5000 yıl önce Sümerler yazıyı buldular (M.Ö. 3300) ve yaygın olarak kullanmaya başladılar. Biz bu yazıya Çivi yazısı diyoruz. Çivi yazısı , yatay ve dikey çizilmiş köşeli harflerden oluşuyordu. Başlangıçta, yazı taş üzerine yazılmıştı. Ancak çok kısa süre içinde, kil tabletler ortaya çıktı ve taşa tercih edildi. Çivi yazısı kullanılmaya başlandığında, Anadolu’da, Alacahöyük’te az önce anlatılan kültürel düzey vardı.
Sümerlerin Çivi yazısı, M.Ö. 3300 den çok daha erken zamanlarda kullanılmış olan resimlerin, zaman içinde gelişmesinden türemiştir. Başlangıçta resmin sembolleşmesinden türeyen Çivi yazısı , daha sonraları hece ifade eder hale gelmiştir. İlkyazı girişimleri, yönetim için kullanılan, kabaca yapılmış resimler şeklindeydi. Birkaç yüzyıl içinde, Sümerli yazmanlar yazı dizgelerini öyle değiştirdiler ki, resim-yazı niteliği ortadan kalkarak, saf fonetik yazı dizgeleri oluştu. M.Ö. 2500 yılına gelindiğinde, Sümer yazı tekniği, en karmaşık tarihi ve edebi eserlerin bile yazılabileceği esnekliğe kavuşmuştu.
Tarihin her safhasında bilgi, güç demek olmuştur. Bu yüzden yazı, uzak ülkelere, çok fazla bilgiyi, ayrıntılı, ilk elden çıktığı gibi, değişmeden ve sağlıklı aktardığı için, onu kullanan toplumlara güç vermiştir. Yazı olmadan büyük devletleri, merkezi bir otorite altında yönetmek çok zordu. Hele koloniler kurmak nerede ise imkânsızdır. Yazı,
fetihlerin çağdaş bir aracıdır. Fetih için yola koyulan deniz filolarına veya kara ordularına buyruklar yazılı iletilmeliydi. Daha önceki seferlerde hazırlanmış olan haritalar veya bilgiler, elde hazır olmalıydı. Yani, yazı büyümenin ve merkezileşmenin en önemli aracıydı.
Yazıyı ilk defa bulabilmek için, gerekli koşullar; yerleşik düzene geçmiş olmak, yiyecek üretimine başlamış olmak, ürün fazlasına sahip olmak ve bunu depolayabilmek, çevre topluluklarla yoğun ticari faaliyette bulunmak, din yapılanmasında belli bir olgunluğa erişmek, devletin kurulmuş ve organlarının teşekkül etmiş olması, merkezi bir yapılanma ile fetihlerin başlamış olması ve tüm bu faaliyetlerin uzun bir süredir devam ediyor olmasıdır. Bereketli Hilal’de bütün bu koşullar mevcuttu. Dolayısı ile bir yerde yazı ortaya çıkacaktı. Buranın neresi olduğuna son kararı verenin, kent devletinin artı değeri ile bürokratik yapısının müşterek oluşturdukları, ortam olması icap eder.
Ancak yazı bir kere bulunup, kullanılmaya başladıktan sonra, ihtiyacı olan toplulukların, artık yazıyı bir daha bulmasına gerek kalmamış olur. Mevcut yazı kopyalanır. Bu iki türlü olur. Kullanılan yazı ya olduğu gibi kopyalanır veya sadece yazı fikri alınır. Şayet yazı fikir olarak alınmışsa, yazının sistematiğini yeniden keşfetmek veya kurmak gerekir. İşte, Bereketli Hilal’de böyle olmuştur. Yazı Sümerlerce bulunduktan sonra, diğerleri için, tüm topluluklar için, hayat kolaylaşmıştır. Mısırlılar dâhil tüm toplumlar, yazıyı Sümerlerden alarak, kendilerine adapte etmişlerdir. Ancak Mısırlıların yazıyı Sümerlerden aldıkları, ispatlanmış bir olgu değildir.
Yazı sistemlerinin temelinde, tek bir yazılı işaretin gösterdiği söz biriminin uzunluğuna göre şekillendirilmiş üç ana strateji vardır. Söz birimi tek bir temel ses, tam bir hece veya tam bir sözcük olabilir. Söz biriminin tek bir temel ses olma hali alfabe türü yazı demektir. Yazılı işaret, tek bir sözcüğü veya kelimeyi gösteriyorsa, bu yazı tarzına logogram denir. Logogram türü yazılara örnek: Çin yazısı , Japon kanji yazısı, Mısır hiyeroglifi, Maya yazısı, Sümer Çivi yazısıdır. Yazılı işaretin hece gösterdiği yazı türlerine örnek eski Miken lineer B yazısıdır. Ancak, hiç bir yazı saf olarak tek bir stratejiden oluşmaz. Alfabe kullanan yazı türleri içinde, logogram veya hece vardır. Veya logogram yazılarda, alfabe veya hece işareti bulunur.
Sıfırdan bir yazı sistemini geliştirmek, başkalarından ödünç alıp kendine mal etmeye göre akıl almaz derecede güç olmalıdır. Yazının bağımsız olarak icat edildiği iki yer vardır, Mezopotamya ve Meksika. Sümerler M.Ö. 3000 yılında, Meksikalılar ise M.Ö. 600 yılında yazıyı bulmuşlardır. M.Ö. 3000'e kadar giden Mısır yazısı ve M.Ö. 2000'e giden Çin yazısı da, bağımsız yazılar olabilirler. Geri kalan tüm yazılar bu yazılardan türemişlerdir.
Sümerlerin kil tabletleri kullanmaya başladığı tarihlerde, M.Ö. 3300 yıllarında, İsviçre’de yaşamış olan bir avcı, Alplerde donarak ölmüştü. Hiç bozulmamış cesedi, günümüzde bulunduğunda, bizlere çok önemli bilgiler verdi. Adına “ Buz adam “ dediğimiz bu insanın incelenmesi göstermektedir ki, dönem insanlarında iç parazitler vardı. Bu parazitlere karşı, bir cins ağaç mantarının yabani meyvesini ilaç olarak kullanıyorlardı. Ayrıca bu Buz adamın arteriti vardı. Hastalığı iyileştirmek veya en azından acısını hafifletmek için arteritli bölgelere dövme yaptırmıştı. Bu dövmeler, kuvvetli bir olasılıkla, Şaman tarafından yapılmış, büyüsel nitelikli tedavilerdi.
M.Ö. 3300 tarihi, o tarihlerde Amerika kıtasında daha kurulmamış olan Maya medeniyetince de, Maya takviminin başlangıcı kabul edilmiştir. Mayaların neden bu tarihi takvimlerinin yani zamanlarının başlangıcı kabul ettikleri belli değildir.
M.Ö. 3200 yıllarına şöyle bir kuş bakışı baktığımızda, Mezopotamya ve Mısır’da paralel medeniyetler kurulmuştu. Samiler Lübnan’da Biblos’a gelmeye başlamışlardı. Sümerliler taşımada tekerleği kullanıyorlardı. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kentler vardı. Girit’te Knossos uygarlığı kurulmuş, gelişiyordu. Avrupa’da, Balkanlar’da, Orta Asya ve Bozkırda avcı topluluklar yaşıyorlardı. Yerleşik tarım medeniyetleri sadece Bereketli Hilal’de varmış gibi görülüyordu.
Ancak bazı tarımsal yerleşimlerin Avrupa’da da olma olasılığı vardır. İskoçya’da Orkney adalarındaki “ Skara Brae “ yerleşimi, M.Ö. 3200 yıllarında, daha sonraları başka yerlerde görülemeyecek konfora sahip bir yerleşimdi. Sakinleri koyun, büyük baş hayvan yetiştiriyor, balık ve tohum yiyorlar, yuvarlakımsı evlerde yaşıyorlardı.
Skara-Brae
Post A Comment
Hiç yorum yok :